Faruk ŞÜYÜN
Murat Yalçın hayatını okuma yazma uğraşı çevresinde oluşturmuş bir edebiyatçı. Yapı Kredi Yayınları’nda 1997’den bu yana editörlük yapıyor. Yayıncılık; çok okumanın, kitap sevdasının onu bağladığı bir alan… Edebiyat hem mesleği hem yaşama biçimi olmuş. Aralarında 2017 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü alan “Pera Mera”nın da bulunduğu 10’un üzerinde kitabı var. Yaşantısında “yazarlık” ve “editörlük” iç içe olduğundan biri evde diğeri işyerinde iki masası bulunuyor. Biz, yayınevindeki masasının başında buluştuk:
“Burada ya da evde, yan yana yürüyen uğraşlarım yazarlık ve editörlük. Yanımda gezdirdiğim defterler var, nerde olsam not tutarım. Evde işe yarar cümleleri bilgisayara geçirirken de tutuşup sayfalar doldururum. Bazen evde yazdığım yarım yamalak bir metni flash belleğe alıp işyerinde sürdürürüm, bazen de geceleri veya hafta sonları evde kitap-lık dergisini yayına hazırlarım” diye başlıyor anlatmaya.
Hem yazar hem editör olmaktan pişman mısın?
“Bir yazar olarak ‘editör olmasaydım’ sorusunu hep sordum ve soracağım. Yazarlığıma dışarıdan, hatta çok uzaktan bakabilmemi sağlıyor ama bunun yazıdan soğutan bir yanı da yok değil. Öte yandan, dünyada onca güzel örneği olmasına rağmen, bir editör yazı sanatıyla uğraşmasa daha iyi diyesim geliyor. Sonuçta, yazmaktan başka hiçbir işim olmasın isterdim.”
Masaya monte edilmiş bir raf, üzerinde birçok obje var:
“Dostum Yücel Demirel beş on yıldır yurtdışı seyahatlerinden bazı hediyelikleri buraya bırakıyor. Hatta kendisi de bazen bu rafa bakıp gezdiği yerleri anımsıyor. Burası onun seyahatnamesi sayılır!”
İnce uzun bir bardak da var biblolar arasında. Şöyle bir öyküsü varmış:
“Kendi aramızda bunun adı Vüs’at Bener’in Rakı Kadehi. Vüs’at Bey’in ardından Bir Usta Bir Dünya sergisi yapmıştık. Eşi Ayşe Bener sergi salonundaki yazı masasına her sabah bir gül koymak istedi. Ben de espri olsun diye rakı kadehi olarak kullandığım bu vazoyu verdim.”
Rafta yazarlardan hatıralar da var, meselâ Arif Damar’ın verdiği deniz kabukları da Vüs’at Bey’in kadehinde… “Burası minyatür bir müze oldu” diyor Murat Yalçın.
Yazar ve masasındaki kalemler her konuğuma sorduğum klasik soru:
“Dolmakalemlerim var ama evrak imzalarken veya baskı onaylarında falan kullandım hep. Heveslenip yazmayı denesem de beceremedim. Yazarken kalemle cebelleşmek sinir bozucudur. Daha çok farklı renklerde harcıalem kalemleri tercih ediyorum. Öykü veya yazı yazarken de 0,5 kurşun kalem kullanıyorum.”
Son beş, altı yıldır günlük tutmaya başlamış. “Eski bir alışkanlığımdı, ancak bırakmıştım” diyor ve devam ediyor:
“Bu arzum tekrar depreşti, belki de yaşla ilgili, bilmiyorum. Bazen anılar karışsa da güncel durumu yazıyorum. Yayınlamayı hiç düşünmüyorum ama erişim kolaylığı olsun diye bilgisayarda tutuyorum. Ne düşündüm ne yaptım diye dönüp bakmam gerekiyor çünkü.”
46 yılın birikimi yalnızca belleğimde benim. Günlük hiç tutmadım, çünkü hiçbir zaman o kadar disiplinli olmadım. Anlaşılan Murat çok disiplinli:
“Sıkıcı bir şekilde disiplinliyimdir. Günlük, esasında yazma uğraşımın kavşak noktası. Yazmak için yaşıyor gibiyim. Yaşarken hakkını veremediğim şeylerin yazarak hakkını teslim etmek isteyen bir yanım var, giderek yaptıklarımı değil yazdıklarımı önemsiyorum.”
Kâğıtla ilişkin aldığın notlar dışında kopmaya mı başladı?
“Evet, giderek azaldı. Editörlük işinde kâğıt hayatımızdan çıktı çıkıyor. Biten işleri son kez kâğıt üstünde görmeye çalışsam da boşuna aldım bu çıkışı diyorum çoğu kez.”
Masada Memduh Şevket Esendal kitapları var:
“Memduh Şevket Esendal kitaplarının telifi, vefatının üzerinden 70 yıl geçtiği için serbest kalıyor. Hep editörlüğünü yapmak istemiştim. Bu şevkle kitapları üstünde yaklaşık bir yıldır çalışıyorum. İlk editörü Tahir Alangu’nun arşivini de inceleyerek hazırlıklar yaptım. 2023 baharında tamamlamayı planlıyoruz, bakalım.”
Biraz da evdeki yazı masandan söz etmeni rica etsem?
“Evdeki masada bilgisayar dışında daha çok okuduğum kitaplar yığılı. Pandemi nedeniyle iş bilgisayarımı eve götürmüştüm, onda çalışıyorum. Bu yeni çalışma düzeni özel yaşamı ortadan kaldırdı sanki. Yazarlıkla editörlük hepten düğümlendi bende. Çatışan iki sevgiliyi ayırmaya çalışıyorum evdeki masada. Sabahtan öğleye okuma ve yazmayla, öğleden geceye editörlükle meşgulüm. Sabah istenecek işleri geceden hazırlıyorum, aksamadan yürüyen bir düzen tutturma çabası benimki.”
Peki, yazı masalarınla “özel” ilişkini birkaç cümleyle anlatmanı istesem ne dersin?
“Ben masa başına geçtiğim zaman mutlaka okuma yazma eylemi içindeyimdir. Ne yazıyorsun dediklerinde, ‘yazmaktan yazmaya vakit bulamıyorum’, diyorum, ne okuyorsun dediklerinde de, ‘okumaktan okumaya vakit bulamıyorum’, diyorum. Espri gibi görünse de yaşadığım durum bu.”
Masa üretkenliğini tetikliyor olmalı?
“Eski kuşakların kahve köşelerinde yazması vardır ya, ben öylesini ancak şairlere yakıştırıyorum. Düzyazı bu anlamda daha ağır bir uğraş. Elimin altında sözlükler, kitaplar bulunsun isterim yazarken, bu da masa çalışması demek. Ama 90’lı yıllarda ‘Hafif Metro Günleri’ kitabımı Beyazıt’taki bilardo masalı kahvelerde, Marmara Denizi’ne bakan pencere önlerinde yazmıştım. Kalabalık ve gürültülü ortamlarda yazılmış bu anlatının karakteri ‘yalnızlık’ idi. Kitabın yazılma koşulları içeriğinin ironisi olmuştu.”
Teşekkürler sevgili Murat Yalçın, çalışmalarını merakla bekliyorum…