HELİN KAYA
Minyatür diorama yolculuğunuz nasıl başladı?
Babam ticaretle uğraştığı için ben de babamla birlikte aynı işle uğraşıyorum. 4 yıl kadar önce iş yerime gelen bir arkadaşım benden ahşap parçalar, çubuklar istedi. Ne için kullanacağını sorduğumda maket köy evi yaptığını ve bu ev için tırmık yapacağını söyledi. Benim hikayemde bu tırmıkla başladı aslında. Bir köy evi de ben yapmalıyım dedim. O gün köy evi yapmaya başladım. 15-20 gün içerisinde köy evini bitirdim, bu sefer başka evlerde yapmalıyım dedim. Maketlerimin sayısı 20’yi bulunca işlerimi bir süre durdurdum. Yaptığım çalışmalar sevimli, tatlı ve çizgi film animasyonlarındaki görseller gibiydi. Benim istediğim ise bu değildi. ‘Bunlar gerçeğe uymuyor, yaptıklarımdan sanat eseri olmaz’ diyerek ilk yaptığım hariç tüm maketleri çöpe attım. Bundan sonra yaptığım işlerde gerçeklik arayarak daha yavaş ve sabırlı bir şekilde çalışmalarıma yeniden başladım. Aslında adının diorama olduğunu sonradan öğrendiğim bir sanatı yapmaya başlamışım.
Sanatın farklı bir koluna daha önceden herhangi bir ilginiz var mıydı?
Resim sanatına ve boyalara çocukluktan beri ilgim vardı. Ancak bu sanatı ara ara yapsam da ilerletemedim. Yapsam da diorama sanatını icra ettiğim atölyede tuval ve şövalem durmazsa rahat edemiyorum. Boş olsa da tuvali, şövaleyi ve boyaları çok seviyorum.
Diorama ile minyatür eserler arasında herhangi bir fark var mı?
Diorama; bir anın, bir olayın, bir kurgunun geriye veya ileriye dönük bir hikayenin 3 boyutlu modellenmesidir. Buna 3 boyutlu bir resim de diyebiliriz bana göre. Dioramada çalışmanın ebatı önemli değil küçük boyutlarda da olabilir çok büyük boyutlarda da. Minyatür ise belli bir ölçekte küçültülmüş objelere denir. Benim icra ettiğim sanat ise minyatür boyutunda diorama sanatı. Diorama sanatını maket veya minyatürden ayıran en önemli özelliği dioramalarda bir yaşanmışlık, bir hatıra ve duyguların olması...
Özellikle apartmanlarınızı incelediğimde eski Türkiye mahallelerinde buluyorum kendimi 80’ler, 90’lar… Bunu bilinçli mi yapıyorsunuz?
Çalışmalarımda günlük veya geçmişimizde yaşadığımız her şeyi kullanıyorum. Binalar, dükkanlar, eşyalar, anılar, yaşanmışlıklar… Kısaca dünden geriye ne varsa… İnsanlar çalışmalarıma bakarken kendilerinden veya yaşadıklarından birçok parça bulabiliyorlar. Eskiye ve anılara gidebiliyorlar. Belli bir tarihe takılmıyorum, sonuçta bu evler ve dükkanlar, sokaklar günümüzde de varlığını sürdürüyor.
Eserlerde ayrıca pek çok detay ön planda. Binaların çatısına koyduğunuz çanak antenlerden çöp poşetlerine kadar. Bu kadar ayrıntılı çalışmanızın spesifik bir nedeni var mı?
Diorama’da ayrıntıların çeşitliliği olmazsa olmaz. Bir gün evime gelen bir misafir çalışmalarıma bakıyordu. Dioramaların kapılarını elleriyle yokladı ve ‘Bunlar neden açılmıyor? Ben içini de görmek istiyorum’ deyince o gün bir karar daha aldım. İnsanlar dışını gördüğü şeyin içini de görmek istiyor diye düşündüm. Ardından yaptığım çalışmaları hem iç hem dış olarak detaylı bir şekilde yapmaya başladım.
Eserlerinizin satış ve sipariş amaçlı olmadığının altını çiziyorsunuz. Peki tüm bu eserler ne oluyor? Sergiliyor musunuz?
Yaptığım eserleri satın almak isteyenler oluyor. Fakat ben ticari amaçla çıkmadığım bu sanat yolculuğunda yaptıklarımı satmaya sıcak bakmadım. Satarsam bu sanatı icra edebilir miyim? Bu kadar uzun süreli ve özveriyle yaptığım işleri devam ettirebilir miyim? Ben bu sanatın devamlılığına önem vererek satış yapmadım. İnsanların ilgisini ve dikkatini çeken bu çalışmaları uzun süre bir arada nasıl tutabilirim ve çalışmalarımı nasıl sürekli devam ettirebilirim diye düşünürken aklıma müze geldi. Kendi yaptığım çalışmaların haricinde başka sanatçıların yaptığı çalışmalardan da alarak bir müze oluşturma hedefim var. Böylece yapılan işler gelecek nesillere sağlam bir şekilde ulaşmış olur diye düşündüm. Eğer yaptığım bu işler geleceğe taşınırsa, 50-100 sene sonra yaşayan insanlar bizlerin yaşadıkları bu evleri 3 boyutlu olarak birebir görebilme imkanına sahip olabilirler. Şu an çalışmalarımın çoğalması için uğraşıyorum.
Örnek aldığınız Diorama sanatçıları oldu mu hiç?
Yok gibi. Çünkü ben Türkiye’nin sokaklarını ve evlerini kendime özgü bir biçimde yansıtmaya çalışıyorum. Ama etkilendiğim ve çalışmalarını başarılı bulduğum az da olsa sanatçı var. Dünyada ve Türkiye’de sanatı icra eden sanatçıların çoğu hazır veya 3D yazıcı teknolojisiyle obje elde ettikleri için bu işi el sanatı veya sanat olarak icra eden çok az sayıda insan var.
Sanatınızın geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?
Son zamanlarda sosyal medyanın daha aktif olmasıyla diorama daha görünür hale gelse de bu sanatın herhangi bir kurumsal veya bireysel eğitimi şu an yok maalesef. Objeleriyle, dış mimarisi ve iç çalışmalarıyla çok girift ve karmaşık ilerleyen bir iş... 4 senelik çalışmalarımda, kimseye ‘nasıl yapılıyor’ diye soru sormadan tamamıyla deneme, yanılma ve gözlem ile kendimi geliştirdim. İşlerimi yaparken hep yeni teknikler deneyerek üretmeye devam ediyorum. Daha öğreneceğim çok şey var.
“Çalışmalarımda günlük veya geçmişimizde yaşadığımız her şeyi kullanıyorum. Binalar, dükkanlar, eşyalar, anılar, yaşanmışlıklar… Kısaca dünden geriye ne varsa…” İSMAİL KUŞ