Fatoş BOZKUŞ
[email protected]
Dünya’da şirket yöneticileriyle hep kurumları hakkında görüşür, rakamlar, hedefler, sektör sorunları gibi konularda söyleşiler yaparız. Oysaki CEO’ların iş dışında da bir hayatları var. Onların da rutinleri, iş- yaşam dengesini sağlama teknikleri, olmazsa olmazları, hobileri var… Hafta’da işte bu konular üzerine başlattığımız ve CEO’larla iş dışı söyleşiler yapacağımız bu köşemizde ilk kiminle konuşacağımız konusunda herkes hemfikirdi; Arçelik CEO’su Hakan Bulgurlu…
Çünkü Bulgurlu, çok güzel bir işe imza attı. Çocuklarına ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma isteğine, Arçelik CEO’su görevine başladığında ‘Dünyaya Saygılı, Dünyada Saygın” vizyonunu içselleştirme ve sürdürülebilirliği organizasyonun her köşesinde bir strateji olarak konumlandırma hedefini de ekleyerek örnek bir hikayenin kahramanı oldu.
ahramanı oldu. İklim krizi ve etkileri konusunda farkındalık yaratmak için Everest’e zorlu bir tırmanış gerçekleştiren Bulgurlu, bunu ‘Tehlikeli Tırmanış’ adını verdiği kitapta anlattı. Bulgurlu ile bu kitabı ve yaptığı üç farklı tırmanışı da konuştuk.
Pandemi sonrasında kazandığınız alışkanlıklarınız oldu mu?
Hayatımı ve ailemi önceliklendirmek diyebilirim. Sevdiğim kişilere ve aktivitelere artık daha çok vakit ayırıyorum. Örneğin; telefonumu almadan koşulara çıkıyorum. Eskiden telefonumdan uzaklaşmak söz konusu bile olmazdı. Bu kısa koşular, hayatın karmaşasından uzaklaşmamı ve zihinsel bir dinginlik kazanmamı sağlıyor.
Eşinizle birlikte yoga yaptığınızı biliyoruz. Ne zaman başladınız ve ne sıklıkta yapıyorsunuz. Pandemide yoga yapmanın ne tür etkinlerini gördünüz?
Evet, birlikte yoga yapmak eşimle en keyif aldığımız etkinliklerden biri. Programlarımıza göre değişmekle beraber haftada en az bir gün yoga yapmaya çalışıyoruz. Yoga aslında bedenimiz aracılığıyla kendimize yaptığımız bir yolculuk. Pandemi döneminde de yoga ve meditasyon kendimi daha iyi tanımamı, tüm belirsizliklere rağmen sakin kalabilmemi ve hayatın akışına saygı duymamı sağladı.
Yoga dışında bir de spor tırmanış yaptığınızı biliyoruz. Ne zamandır tırmanıyorsunuz?
Everest’e tırmanmaya karar verene kadar tırmanış ve dağcılıkla ilgilenmiyordum. Kayak yapmak dışında dağlarla pek tecrübem de yoktu. İlk tırmanışımı Koç ve Arçelik ekibiyle birlikte 2018 yılı sonunda Güney Amerika’nın en yüksek zirvesi olan Aconcagua’ya gerçekleştirdim; bunu da Everest’e hazırlık için yapmıştım. Everest’ten sonra da yine Koç ve Arçelik’in faaliyet gösterdiği farklı bölgelerden katılımcılarla iklim krizine dikkat çekmek ve pandemi nedeniyle uzak kaldığımız doğa ile tekrar bağ kurmak amacıyla ülkemizin en yüksek dağı olan Ağrı’ya tırmandık.
Sonrasında hedefi nasıl büyüterek Everest’e tırmanma kararı aldınız?
Aslında Everest’e tırmanma kararını Aconcagua’ya çıkmadan önce vermiştim. Aconcagua benim için bir deneme tırmanışıydı ve çok zorlu geçti. Aslına bakarsanız zirveden dönerken ‘bir daha asla’ diyordum. Fakat tüm yolculuk boyunca iklim krizinin bölgedeki etkilerini bizzat gördüm ve bu beni çok sarstı. Endişelerimle yüzleşmem ve başladığım işi bitirmem gerektiğine ikna oldum. Diğer yandan Everest gençliğimden bu yana her zaman çok ilgimi çeken bir noktaydı, merak içindeydim. Hem bir baba hem de bir lider olarak, iklim krizine dikkat çekmek için bir şeyler yapmam gerektiğine inanıyordum. Bu amaç cesaretimi toplamamı sağladı.
Tırmanışlardan önce özel bir beslenme, spor ya da nefes egzersizi gibi bir hazırlık süreciniz oluyor mu?
Tabii, zaten uzun yıllardır spor yapar ve beslenmeme dikkat ederim ama Everest öncesinde sıkı bir plan uyguladım. Vücudumu güçlendirmeye, dayanıklılığımı arttırmaya yönelik antrenmanlar, nefes alıştırmaları yaptım. Beslenme tarafında sabahları sarımsaklı zeytinyağı içmek, antrenman sonrası taze badem sütlü yulaf ezmesi yemek gibi yeni rutinler edindim. Sebze ve protein ağırlıklı beslenmenin büyük faydasını gördüm. Takviye olarak magnezyum, D vitamini ve omega yağları içeren haplar kullandım. Ayrıca ofisteki spor salonuna koşu bandı benzeri bir tırmanma aleti aldım, burada adım çalışmaları yaptım. Uzun bir süre yüksek irtifayı simüle eden bir çadırda uyudum hatta seyahatlerimde bile bu çadırı beraberimde götürdüm. Gittiğim otellerde de bu çadır içinde uyuyarak programımı aksatmadım. Everest’in en zorlu bölümü olan ikinci etaba hazırlanabilmek için orada inşa edilen alüminyum merdivenin bir benzerini Gebze’de Ballıkayalar kanyonunda kurarak tırmanma antrenmanları yaptım.
Everest’e 2019’da tırmandınız. Bu olağanüstü deneyimden hangi anılar kaldı aklınızda?
Aslında iyisiyle kötüsüyle pek çok anım var. Örneğin; 7 bin metrenin üzerinde, ben içerisindeyken çadırımın üzerine dağdan bir kaya parçası düştü ve çadırımı parçaladı, şans eseri hayatta kaldım diyebilirim. Ölümle burun buruna gelen dağcı arkadaşlarımız, zirveye yakın yamaçlarda hayatını kaybeden dağcılardan geriye kalanlar – hala etkisi altındayım diyebilirim. Diğer yanda ise asla unutmayacağım ihtişamlı doğa ve bize sunduğu nefes kesen manzaralar var. İrtifa yükseldikçe dünyanın ne kadar büyük, doğanın ise ne kadar görkemli olduğunu anladım; biz insanların ise düşündüğümüzün aksine ne kadar küçük olduğunu. Himalayalar’ın ötesine doğru uçsuz bucaksız uzanan muhteşem bir manzaraya tanık oldum – beyaz, gri ve mavi tonların hâkim olduğu bambaşka bir evren gibiydi.
Tırmanışın belirli bir noktasında hiç geri dönmeyi düşündünüz mü? Sizi o anlarda daha ileriye gitmeye iten ne oldu?
Geri dönmeyi düşündüğüm zamanlar oldu, özellikle de tırmanışın son kısmında ama dağda bazen tek başına geri dönmek ilerlemekten daha tehlikeli. Sık sık amacımı hatırlayıp kendimi ilerlemem gerektiğine ve doğru olanın bu olduğuna inandırdım.
Ölümle burun buruna geldiğiniz anlarda neler hissettiniz, kimler geldi aklınıza, pişmanlıklarınız oldu mu?
Ailem geldi aklıma; çocuklarım henüz çok küçükler, onlar büyürken yanlarında olmak ve iyi birer birey olarak yetiştiklerini görmek istiyorum. Başıma bir şey gelse onları babasız bırakacağımı ve bunun onları nasıl etkileyebileceğini fark ettim. Önce kendimi sonra da onları böyle bir riske soktuğum için pişman oldum ama amacımı hatırlamak beni ilerlemeye motive etti.
Tırmanışın liderlik tarzınızı değiştirdiğini söylemiştiniz bir söyleşide. Nasıl bir liderdiniz, şimdi nasıl bir lider oldunuz? Genel olarak artık daha çok dinlediğimi ve çevremdekilere karşı daha hassas olduğumu söyleyebilirim. Çünkü dinlemenin ve işinde uzman çalışma arkadaşlarına sahip olmanın başarı getirdiğini dağda bir kez daha anladım. Ekip arkadaşlarıma daha çok alan tanıyor, onların uzmanlıklarına güveniyorum. Problemlere daha sakin yaklaşıyor, çözüme odaklanıyorum.
Bu bir baba ve eş olarak da sizi değiştirdi mi?
Tabii, zirveden başka biri olarak döndüm. Hayatın her şeyden daha kıymetli olduğunu anladım. Bu nedenle, zamanımı artık daha değerli görüyor ve daha iyi yönetiyorum. Aileme, çocuklarıma daha çok vakit ayırıyorum. Örneğin, eskiden çalışma odamın kapısı hep kapalı olurdu ama artık çocuklarım için hep açık.
Yeni ilgi alanınız: Karbon ekonomisi
Sizin için en keyifli aktivite: Son zamanlarda kısa koşulara çıkmaktan çok keyif alıyorum.
Günde kaç adım atıyorsunuz: En az 10 bin adım atmaya özen gösteriyorum.
Tutkunuz: Sualtı arkeolojisi ve antika parçalar
Telefonda en çok kullandığınız üç uygulama: Spotify, WhatsApp, Bundle
Telefona yeni yüklediğiniz son uygulama: Bundle
Favori tatil beldeniz: Genel olarak Ege bölgesi
Yaza dair en önemli hayaliniz: Pandeminin sona ermesi ve geniş ailemle bir masa etrafında toplanabilmek
Seyahat etmek istediğiniz farklı bir rota: Uzak Doğu’da keşfedilmemiş yerler
En son izlediğiniz film: 14 Zirve: Hiçbir Şey İmkânsız Değildir
Satranç mı tavla mı: Tavla
ETSİZ PAZARTESİ
Hakan Bulgurlu, beslenmesine oldukça dikkat ediyor. Yemekle arası iyi olmasına rağmen mutfağa girmeye pek vakit bulamadığını söyleyen Bulgurlu, genelde sebze ağırlıklı beslenmeye çalışıyor. Bulgurlu, özellikle pazartesi günleri etsiz pazartesi (meatless monday) akımına uyarak et tüketmemeye çalışıyorum.
KÜÇÜK ADIMLARLA EVDE DE FARK YARATIYORLAR
Evinizde iklim değişikliği ve çevre konusunda ne tür önlemler alıyorsunuz?
Bireyler olarak atacağımız küçük adımlarla büyük farklar yaratabiliriz. Söylediğim gibi genel olarak sebze ağırlık besleniyor, özellikle pazartesileri et tüketmiyorum. Mümkün olduğunca yerel üreticilerden alışveriş yapıyoruz. Evde atıklarımızı ayrıştırıyor, gıda atıklarını ise komposta dönüştürüyoruz. Tek kullanımlık ürünleri kullanmıyoruz; plastik poşet yerine bez torbaları tercih ediyoruz. Evimizin çatısında güneş panelleri var; elektriği bu sayede yenilenebilir kaynaklardan temiz şekilde üretmek mümkün.