Tunç DİPTAŞ
EN SON NE ZAMAN ÇOCUK GİBİ davranmakla suçlandınız? Belki bir toplantıda içinizden geldiği gibi güldüğünüz, belki çalışma arkadaşlarınız arasında fazlaca dürüst olduğunuz için, belki her gün nedensizce mutlu olmayı seçtiğiniz belki de kimsenin düşünmediği fikirleri cesaretle söylediğiniz için “Çocuk musun sen?” sözlerine maruz kalıp, küçümseyen gözlerle bakıldınız.
Adeta yetişkin olmanın bedelidir çocuklar gibi olamamak. Toplum, biraz büyük hayaller kurduğunuzda, fazlaca soru sorduğunuzda, düşünceleri sorgulamaktan vazgeçmediğinizde, beklenmedik bir anda sevinç çığlıkları attığınızda derhal “Çocukluk yapma” sözleriyle sınırlar çizer. Sizi hizaya çekmeye çalışır. İnsan yalnız kalma korkusuna dayanamayıp toplumun sınırlar koyma baskısına yenik düşer. Önce hayallerinden vazgeçer, sonra tutkularından ve isteklerinden… Düşüncelerini sorgulamayı bırakıp toplumun koyduğu kuralları uygulamaya baslar. Tek tipleşip ışığını yitirdikçe yarım kalmışlık ve kendi olamayışıyla yüz yüze kalır.
Toplum içinizdeki çocuğun etrafına işte böyle duvarlar örer. İnsanı konfor alanına hapseder. Bir süre sonra bu konfor alanları, dışarı çıkmayı hayal bile edemeyeceğiniz hapishanelere dönüşür. Halbuki her çocuğun içinde bulunan Tanrı vergisi öz-bilgiler eşsiz bir kaynaktır.
Deprem felaketinin, ekonomik sıkıntıların, siyasi çalkantıların zirve yaptığı bu günlerde çocuklar gibi olmaya, onlardan öğrenmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
1. Çocuklar için her sabah yepyeni bir heyecandır. Dünün sıkıntılarını, zorluklarını unutup her yeni güne coşkuyla başlarlar. “Moralim bozuk, dün gece hiç uyuyamadım” dediklerine şahit olamazsınız. Hayal kırıklıklarının ardından üzülmeye zamanları yoktur. Önlerinde sınırlı bir zaman olduğunu bilir gibi sadece anı yaşamaya odaklanırlar. Anın keyfini çıkarırlar.
2. Sürekli hareket ederler. Bitmek tükenmek bilmeyen, muhteşem enerjileri vardır.
3. İstediklerini alabilmek için her türlü yolu denerler. Reddedilme korkusuna aldırmazlar. Hedefe giden yolda onları hiçbir şey durduramaz. Yere düşerler, ağlarlar ama çabuk ayağa kalkıp önce yürümeye, sonra da koşmaya devam ederler. Çoğu yetişkinin yaptığı gibi ilk denemelerinde başarısız olduklarında “Tamam“ demezler. Yeniden denerler.
4. Sürekli gelişim içerisindedirler. Değişimle karşılaştıklarında korkmak yerine heyecanlanırlar. Üstüne üstüne giderler. Zorlukla karşılaştıklarında etraftaki insanların, büyüklerinin yardımını isterler.
5. Çocuklar amacını bilmeden yaşayan, hareket eden birçok yetişkinin aksine her zaman nedenleri bilmek isterler. “Neden?” en çok kullandıkları sözcüklerin başında gelir.
6. “Çocuktan al haberi” sözünden de anlayacağınız gibi dürüsttür çocuklar. Akıllarına geleni filtrelemeden söylerler. “O kızacak, bu üzülecek” gibi dertleri yoktur.
7. Ebeveynlerinin aksine soru sormaktan, sorgulamaktan vazgeçmezler. Öyle ki büyüklerini usandıracak kadar soru sorarlar.
8. “Etraf ne der? Benim için ne düşünüyorlar?” gibi dertleri yoktur. Başkaları için yaşamak istemez, özgürleşmeyi arzu ederler.
9. Hayatı ve kendilerini gereğinden fazla ciddiye almazlar. Onlar için en önemli şey oyun oynamaktır. Her aktiviteyi oyuna çevirme becerileri vardır.
10. Albert Einstein’ın “Hayaller bilgiden daha önemlidir” sözünü tatbik ederler. Sınır tanımadan uçsuz bucaksız hayaller kurarlar.
Bir yetişkini bilge yapan, edindiği tecrübeler ve yaşadığı farkındalıktır. Çocuklar ise Tanrı vergisi öz-bilgi sahibidir. Farkındalık yaşanmazsa zamanla bu bilgiler yerini korkuya, öğrenilmiş çaresizliklere bırakabilir. Bizim yapmamız gereken “Çocuk gibi davranma” eleştirilerine aldırmadan bu öz-bilgileri unutmak yerine muhafaza edip üzerine ekleyerek devam etmektir.
Tüm zorluklara rağmen çocuklar gibi neşeli olacağınız, anın keyfini çıkaracağınız bir hafta dileğiyle.