Yasemin SALİH
Kaşmirin Kraliçesi olarak anılırken, ani bir kararla pozisyonunu çocuklarına devretti. Ama Silk and Cashmere’de yarattığı hikaye ile onlarca yüksek lisans ve doktora tezine konu olan Ayşen Zamanpur’un sert fren yapmaya hiç niyeti yok. Zamanpur, yeni hayatını ve korona günleriyle baş etme yöntemlerini anlattı: “Haziran başı itibarıyla normalleşmeye başlarız, işimizin başına döneriz maça kaldığımız yerden devam ederiz.”
Herkes, “Dünyayı fetheden kaşmirci işleri neden bu kadar erken çocuklarına bırakıyor” diye merakta. Ne zaman aldınız bu kararı?
-Üç-dört yıldır ciddi olarak planlıyordum. Aslında çok daha önceden söylüyordum, böyle bir planım olduğunu ama kararsızdım. Sonra Avrupa’da yakından tanıdığım bir iş insanı beyfendinin benim yaşımdaki oğluna işleri devrettiğine şahit oldum. Baktım ikisi de sıkıntı çekiyorlar, aklımda olanı hemen devreye almaya karar verdim.
Tepkiler aldınız mi çevrenizden?
-Hem de çok. “Daha gençsin” dediler. Bence hayatın içindeyken, daha çok şeyler yapabilecek enerjim varken bunu yapmam gerekiyordu. Bu bir kenara çekilme planı değil.
Oğlunuz ve kızınız buna hazır mıydı?
-Anneler objektif değildir. Ben ikisine de çok güveniyorum. İnanın ikisi de şirkette çalışan progesyoneller olsalardı işleri yine onlara bırakırdım.
Sizin hep yaratıcı, yenilikçi tarafınız ön plana çıktı iş dünyasında. Onlarda da aynı özellikler olduğunu düşünüyor musunuz?
-Yaratıcılık, yenilikçilik bir şirketin var oluş nedenidir, yaşama nedeni değil. Şirketin atacağı sonraki adımları düşünebilmektir önemli olan. Bu onlarda var. Asıl ben bu kadar çok şeyi yapabileceklerken, bu kadar dünya insanıyken Silk and Cashmere’de yöneticilik yapmayı seçtikleri için onlara teşekkür ediyorum. Ben onlara bir gün bile şirkette çalışın demedim. Oğlum örneğin Can Bonomo’nun davulcusuydu. Başka işlerle uğraşıyordu ama birgün geldi ve dedi ki “İnternet siteni beğenmiyorum”. Sekreterimin yanındaki masaya sandalye çekip bilgisayarında bir şeyler yapmaya başladı. Yıl 2010’du, onun sayesinde başarılı bir online operasyonu başladı. Mağazacılıkta Ferragamo gibi ünlü markalarla çalışan Antonio Marsocci ile dört yıllık işbirliği anlaşması yaptı. 500 gün kapanıp şirketin tüm süreçlerini bir yazılımda topladı.
Size düşen bu sırada birinci nesil olarak “Ne gerek var” demekti. Yaptınız mı?
-Ben tecrübenin tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Tehlikeli ve güzel bir araç ama ben o riskleri gördüm. Bizim jenerasyon her şeyi çok bilir. “Biz böyleydik” kafası şirket içinde çok yanlış. Elbette şirketin DNA’sını bozmadan yenilikler getirmeleri gerekiyor. Kalıcı, kaliteli bir hediye markasıdır Silk and Cashmere. Bu DNA, çocuklarımın da içselleştirdiği bir şey. Bu nedenle sorun yok.
Peki şimdi ne olacak? Birden frene mi basacaksınız?
-Elbette birden frene basmıyorum. Bu, bir yıllık bir süreç. Kademe kademe azaltacağım ama farklı alanlara yoğunlaşacağım. Yaklaşık bir yıl CFO olarak şirkette görevimi sürdüreceğim..
Peki bu “devam etme” süreci nasıl olacak? Korona günlerinde mağazalar kapandı. Neler yapıyorsunuz önlemler için?
-100 yılın bu en büyük salgınının bir an önce geçmesini, hepimize sağlıklı huzurlu günlere kavuşmamızı diliyorum. Yer aldığımız perakende ve turizim krizden en yoğun etkilenen iki sektör oldu. Silk and Cashmere ve Park Inn by Radisson Odayeri oteli olarak etkilendik biz de. Öncelikle hemen 18 Mart’ta mağazalarımızı kapattık, genel müdürlüğümüz de evden çalışma sistemine geçti. Online satışlarımız devam etmekte, bu nedenle çok yoğunuz. İyimser ve kötümser senaryolarımız var. Bu senaryolara göre de somut aksiyon planları hazırladık, stratejiler saptadık. Haziran başı itibarıyla normalleşmeye başlarız, işimizin başına döneriz maça kaldığımız yerden devam ederiz. Her şeyin düzeleceğine inancımızı koruyoruz.
Evde günleriniz nasıl geçiyor?
-Öncelikle iş hayatımız çok yoğun devam ediyor. Sıkılmaya vaktim yok şimdilik.
Bu yıl Yunancaya başlamıştım, ona devam ediyorum. Resim yapıyorum. İkinci kitabımı yazıyor ve sporumu da aksatmıyorum. Elbette film, kitap ve müzik hayatımda hep var. Su an Andre Acıman’ın “8 white nights”ını okuyorum. Hemcinslerim gibi içimden bir Arda Şef çıkmadı. Sizlerle edebiyat grubunuzun şairinden bir söz paylaşmak istiyorum: “Feda etmeyeceğiz o virüse bu güzelim baharı.”
Tüm bu korona kabusu bittikten sonra, nasıl bir hayat hayal ediyorsunuz?
-Ferzan Özpetek filmlerindeki o meşhur masalar gibi uzun sofralarda saatlerce edebiyatın, sanatın, hayatın konuşulduğu keyifli yemekler yemek istiyorum. Daha fazla öğrenmek, üretmek istiyorum. Mayısta oğlum evleniyor. Torunlarımla gezmek istiyorum. Anne ve babalarını kızdıracak yaramazlıklar yapmak istiyorum. Sosyal sorumluluk projelerine yöneleceğim. Diyarbakır’da kadınlarla yürüttüğümüz projeyi büyütebilirim. Bir vakıfta gönüllü çalışabilirim.
DİREN KEÇİ!
İşten boşalan zamana ve korona karantinasına neler koydunuz?
-Dediğim gibi Yunanca öğrenmeye başladım. Yunan adalarını çok seviyorum çünkü. Ayrıca 2.5 yıldır resim kursuna gidiyorum. Tablolarım var, çıkan sonuçlara ben de şaşırdım. Çok keyif alıyorum. Bir de ikinci kitabımı yazıyorum. İlk kitabımda Silk and Cashmere’in hikayesini yazmıştım. İkinci kitapta ise son yedi yılı yazıyorum. Son yedi yılda yaşamadığımız şey mi kaldı? Yapay zekasından toplumsal-ekonomik dönüşüme kadar büyük bir değişim içinden geçiyoruz. Bu ortamda şirket yönetmek, ayakta kalmak inan kolay değil. Şirketin sembolü keçi olduğundan kitabın adını da “Diren Keçi” koydum. Elbette içinde ben de varım.
HAYATIMDA HİÇ BAKLAVA YEMEDİM
Ayşen Zamanpur’un sağlıklı yaşam paketinde neler var?
-40 yaşımdan beri düzenli spor yapıyorum. Mutlaka yürürüm. Günlük 10 bin adımı beceremedim ama 6-7 binin altına inersem kendimi cezalandırıyorum. Ayrıca pilates yapıyorum düzenli olarak.
Peki beslenme?
-10 yıldır beslenmeme özen gösteriyorum. Karbonhidratı iyice azalttım ve çok rahatladım. Yoğun olarak sebze tüketiyorum. Dönem dönem rejim yapıp 5 kilo verdiğim de olur. Tatlı ve yağlı yiyecekleri sevmiyorum. Çikolata hariç tatlı tüketmem. Baklava, kadayıf, sütlaç bugüne kadar hiç yemedim. Merak da etmedim tatlarını. Çok su içerim. Kahve sevmem, çaycıyım. Öyle pek yemek yapmam ama güzel davetler veririm.
Peki yaşam felsefeniz nedir?
-Hayatın firesi olmamak. Bu hayata gelmeyi bir şans olarak görüyorum. Öylesine yaşayıp gitmek bana anlamsız, haksız, israf geliyor. Örneğin insanlar beni “İyi bir anneydi” diye ansınlar isterim.