Yasemin SALİH
Bir şirketin işçileri greve gidiyor, sorunlar yaşıyor sonra bir sanatçı arabulucu olup “Mutlu son” diyor. Burada sanatçının dokunuşunu anlatır mısınız?
Ben durup dururken işçi mücadelesine tampon olmuyorum. İşçiler söylerse devreye giriyoruz. İşçilerin taleplerini sendikanın tonu ile değil, bir sanatçının dünya perspektifiyle masanın diğer tarafına iletiyoruz. Bu süreçte tonlamalar çok önemli. Çünkü şirket sahibinin söylemleri kişisel algılamasına neden olabilir. Bu algıyla verdiği karar, şirketin çıkarlarına da aykırı olabilir. Bir sanatçının tonlaması ise bu algıyı engeller.
Peki Haluk Levent’i, bir rock sanatçısıyken bu masaya bağlayan süreç nasıl gelişti?
Hiçbir olay ya da başarı; anlık gelişen, tesadüfi gelişmelere bağlı değildir. Bu zaten eşyanın tabiatına aykırı. Ben o masada ise bunun bir geçmişi var. Ben Migros’tan Yemek Sepeti’ne, Uzel’e kadar öyle çok greve katılmışım ki. Sendika başkanlarıyla görüşmüşüm. Grevlerde halaylar çekmişim. İşçilere baklavalar götürmüşüm. Zamanı gelince de bu insanlar beni bu mücadelenin ışığında arabulucu olarak görüyorlar. Süreç tıkanınca onlar bize geliyor. Bu güvende geçmişteki grev halaylarında dökülen terin etkisi var. Grev benim kutsal alanımdır.
İşin işçi tarafını anladım. Peki masanın diğer tarafı? Yani arabulucu olmak için masanın iki tarafına da bir şey söylemek lazım. “Siz karışmayın” diyen olmadı mı hiç?
Hayır, bugüne kadar böyle söyleyen hiçbir şirket, kurum olmadı. Eğer yetki ve etki alanı dahilinde bir iş ise, hep çözdük. Bundan kastım; kayıt dışı işçilik gibi durumlar. Örneğin Soma'da taşeron işçilerle ilgili girişimlerimiz sonuç vermedi. Sayın bakana kadar çıktık, bizi kabul ettiler ama olayda kayıt dışılık vardı ve dokunulamadı. Yani yetki alanının dışındaydı.
Masanın diğer yanı bizi dinliyor. Çünkü Ahbap olarak yaklaşık yedi yıldır binlerce aileye dokunmuşuz. Günlerimiz bu insanlarla birlikte, fayda yaratmak için geçmiş. Kadın şiddetine, hayvan haklarına dokunmuşuz. Şeffaf bir dernek olmuşuz. Dernekçilik modeline yeni bir açılım getirmişiz. Bu emeğin bir enerjisi, sinerjisi var.
Bu, son dönemin öne çıkan yönetim, yaşam tarzı. Yani topluma duyarlı şirketler gibi topluma duyarlı sanatçılar da görmek istiyor insanlar. Sizce yeni yetenekleri nasıl bir piyasa bekliyor bu anlamda?
Artık sanatçılar inisiyatif almalı. Örneğin bir orman yandığında, oturduğu yerden “1000 fidan bağışladım” demek yerine o ormana gidip, “Gelin birlikte dikelim” diye yaklaşmak daha ikna edici. Yani söylemden fiile geçilmeli artık. Sanatçılar buraya evrilmeli. Saros Körfezi’nin korunması için bir şarkı söylemek yerine, gidip orada çalmalısınız. O insanlarla birlikte olmalısınız. O toprakta o gitarın teline basmak gerekiyor. Bir davayı destekliyorsanız, o mahkemenin koridorlarında bulunmalısınız.
Bu çabaların etkisi çok büyük. Ben ailenizde, yakın çevrenizde nasıl yorumlar aldığınızı merak ediyorum, onlar neler söylüyor?
Biz dokuz çocuklu kalabalık bir aileydik. Ben sekizinciyim. Babam da abilerim de işçiydi. Abim beni Migros’ta çözüm gerçekleştikten sonra aradı. Dedi ki; “Eğer ilk Tweet’in arkasından ikincisi gelmeseydi sana oportünist derdim. Ama ikinci Tweet’in ile işçi sınıfını desteklediğini gösterdin. Seninle gurur duydum.” Bu benim için önemliydi. Çünkü ailem bana “Acaba doğru mu yapmış” diye bakıyor. Bence abi böyle olmalı. Eleştirilerini söyleyebilmeli. Benimkiler öyle; yanlışımı sahiplenmezler, eleştirirler. “Haluk yaptıysa doğrudur” demezler. Bu yüzden onların eleştirilerini önemserim. Çünkü beni en iyi onlar tanır.
ÖNCELİĞİMİZ İSTİSMARA UĞRAYAN ÇOCUKLAR!
Ahbap bu sıralarda neler yapıyor? Nelere odaklandınız?
Ahbap evsizlere, çaresizlere dokunuyor, destek oluyor. Öncelikli konularımız var elbette. Pedofili mağduru çocuklar önceliğimiz. Türkiye’nin neresinde olursa olsun; cinsel istismara uğramış çocukların yeni bir hayat kurmalarına destek veriyoruz. Genellikle anneler bu çocukların yanında oluyor. Anne dava açmışsa, haklı bulunmuşsa, şiddetin kaynağı olan kişiden uzak bir hayat kurması çok önemli. Biz o mahkemede o aileyle birlikte oluyoruz. O çocuğun artık eski sokağında, şehrinde yaşaması mümkün değil. Başka bir şehre taşınması, orada yeni bir hayat kurması için gerekli ortamı yaratıyoruz. Bağışçılar, destekçiler var. Şu anda elimizde 160 dosya var. Bunların yüzde 25’ini psikologlar, psikiyatrlar, eğitimcilerle birlikte yeni bir yaşama kavuşturduk. Devamını da getiriyoruz. Şu anda Ahbap bu konuyla yakından ilgileniyor. Ayrıca otizmli çocuklar için de önemli bir çalışma yapıyoruz. İstanbul Maltepe’de Mavi Ada Anaokulu ile birlikte 36 aya kadar olan otizmli çocukların sağlıklı akranlarıyla bir arada eğitim aldığı kaynaştırma projesi yürütüyoruz. İki yıllık bir pilot çalışma yürütülecek. Sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na proje çıktıları götürülecek. Tüm ülkeye yayılacak.
AHBAP'I BAĞIMSIZ KURUMLAR DENETLİYOR!
“Ahbap, gönüllüler ve bağışçılarla yaşayan bir dernek. Sahada 50 bin gönüllümüz var şu anda. Bu sayı sürekli değişiyor. 100 binlerce gönüllü Ahbap ile birlikte topluma fayda yaratıyor. Gelirlerimizin tamamı bağışlardan geliyor. Şirketleşmeye gitmek istemiyoruz. Amatör ruhun bu işte çok önemli olduğuna inanıyorum. Profesyonelleşmeye geçilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle bağış yöntemi çok daha sağlıklı geliyor bana. Benim derdim büyük kitlelere ulaşmak değil; 10 bin kişiye ulaşayım ama ciğerine dokunayım istiyorum. Bu benim için çok önemli. Diğer yandan oldukça şeffaf bir yönetim yapımız var. Sadece resmi kuruluşlar değil, uluslararası bağımsız denetim şirketleri de her yıl derneğin faaliyetlerini inceliyor. Bunu biz talep ettik. Bana kalsa altı ayda bir gelsinler ama yönetmelik yılda bir kez diyor.