Yasemin SALİH
İş dünyasının en zor dönemlerinden birini yaşıyoruz. Sizde nasıl bir etki bıraktı pandemi?
Ben 22 yaşında kendi şirketimi kurdum. İşletme bölümünde okurken devlet memurluğu yaptım. Birçok kriz gördüm, bu konuda deneyimimiz var ama pandemi deneyimimiz yoktu. Ne yapacağımızı bilemez haldeydik. Aslında teknoloji zaten çok gelişmişti, ancak bizler az kullanıyorduk. İyi tarafı; pandemide teknolojideki her türlü gelişimden yararlandık. Uzaktan çalışmayı öğrendik. Bilyoner’de hala yüzde 100 uzaktan çalışma devam ediyor. Diğer şirketlerimizde sahada olması gerekenler elbette sahada ama imkanı olanlar yine uzaktan çalışma fırsatını değerlendiriyorlar. Şimdi tüm şirketlerde esnek çalışma modellerini düşünüyoruz.
Çalışma düzeninizi değiştirdiniz mi yoksa eski tempoda devam mı ediyorsunuz?
Hayır, eski düzende devam etmiyorum. Ben de pandemide ofise gidebildiğim kadar gitmeye çalıştım. Hala çarşamba günleri evden çalışıyorum ama diğer günler ofise gidiyorum.
Pandemi döneminde sizi en çok ne korkuttu?
Aşının olmaması, ölümlerin artması elbette korkuttu. “Nereye gidiyoruz, neler oluyor” tedirginliği oluştu. Bir yıl sonra aşı çıkınca umutlandık. Endişeler de azaldı.
Herkes bir değişim yaşadığından bahsediyor, sizde de değişime neden oldu mu koronavirüs?
İnsanı bir düşündürüyor elbette. Ben de bazı şeyleri daha farklı düşünmeye başladım. Daha toleranslı oluyorsunuz. Neden dünyaya geldik, ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz gibi sorguladığımız bir dönem oldu. Artık daha sakinim. Hayattaki amacımız mutlu yaşamak olmalı diye düşünüyorum. Cennet ve cehennem bu hayatta. Bunun altını nasıl dolduracağınız size kalmış. Mutluluktan ne anladığınız sizinle ilgili. Doğuyoruz; chek-in yapıyoruz, ölüyoruz; chek-out yapıyoruz. Bu ikisinin arasındaki süre yaşam. O süreyi mutlu yaşamak benim amacım. Benim tavsiyem, buradaki cenneti yaşamaya çalışmak. Bu cenneti kendimiz oluşturmalıyız.
Siz şu anda kendi cennetinizi mi yaşıyorsunuz?
Evet, öyle diyebilirim. Şu anda kendi cennetimde yaşıyorum.
Bu cennet diye tasvir ettiğiniz yaşam yaşla birlikte değişiyor mu?
Çok doğru söylüyorsunuz. Yaşla birlikte cennet algınız da değişiyor. Benim örneğin bu yaşımda stres seviyem azaldı. Olduğu gibi yaşamaya başladım. Daha çok “olsun” diyorum artık.
Oğlunuz Kerim’in yaşındayken nasıl bir cennet istiyordunuz?
Ooo, orası farklı. Ben 45 yaşına kadar çok çalışıp, iyi para kazanıp, iyi yaşamayı hayal ettim. Cennetim böyleydi. Tekne, otomobil vs…
Cennetin bu olmadığını 50’lerde anladım. Şimdi zorlamamak lazım diyorum. Akışına bırakmak ama ipin ucunu da kaçırmamak gerekiyor. Çünkü bazen işler kötüye gidebiliyor. O zaman oluruna bırakmak değil, mücadele etmek lazım.
Bu bir süreç ve deneyimlerle öğreniliyor. Sizin kırılım noktalarınız nelerdi?
18 yaşında babamı kaybettiğimde en büyük kırılımı yaşadım. Beş kardeşiz, ben en küçük çocuğum. Kendi ayaklarım üzerinde durmam gerek dedim. O zorunluluk hayatımda yeni bir dönemi başlattı. Şanslıymışım; üniversiteye gittim, işe girdim. Okuduğum üniversitede kadro açıldı, memur oldum. 2,5 yıl çalıştım. Birileri üç yılı doldurmak avantajlı dediği için öyle yaptım. Sonra istifa ettim. İstanbul’a gelip bilgisayar programcılığı yapmaya başlamam da kırılımlarımdan biridir. Üniversitede programlama dillerini öğrenmiştim. Sonra SEBİM’de çalıştım. Hırslı bir gençtim. İstekleri yukarılarda olan biriydim. Yine istifa ettim. Sultanhamam’da bir tüccarın taşeron işlerini yapmaya başladım. Sigorta acenteliği, iplik toptancılığı gibi işler yaptım. Sonra IT sektörüne geçtim. Oğuzhan Manas’ın önermesiyle Alphan Manas ile birlikte şirket kurduk. Yaptığımız iş çok yeniydi. Barkod sistemleri satıyorduk. Küçük pazarı olan bir işti. Sonra POS sistemleri başladı, bu da önemli kırılım noktalarımdan biri oldu. Arkasından İddia’nın başlaması da yine benim için kırılımlardan biridir.
Bu süreçte keşkeleriniz var mı?
Elbette var ama takılmam keşkelere. Hedefim varsa tank gibiyimdir. Kilitlenirim ve hedefe ilerlerim. Bunun adı sebat. Elbette ekibimden de sebat etmelerini isterim ama bu asıl iş sahibinin özelliği olmalı. Profesyonellerden beklenen işi iyi yapması, sebatlı olması gereken ise patrondur. Patronun dirençli olması, stres, uykusuzluk, fedakarlıkları kararlılıkla göğüslemesi lazım.
Bir süredir oğlunuz Kerim’le çalışıyorsunuz. İnsanın oğluyla çalışması nasıl bir duygu?
Açıkçası, “Bir oğlum olsa da işlerimi devam ettirse” diye bir arayışım yoktu. O düşüncede bir insan değilim. İşimle duygusal bağ kurmam. Kimselere satmam, oğlum yürütsün demem. İyi bir talibi çıkarsa şirketimi satmakta sakınca görmem.
Bizler gibi; şirketler de gelip geçici. Belki de büyümesi için başka bir grup onu satın almalı. Kerim’le konuşmalarımız oldu. Hayat senin hayatın, ne istersen onu yap, ben destek olurum dedim. Böyle bir karar aldı. Ama bir yandan da kendi şirketini de kurdu. O da ödeme sistemleri üzerine bir iş yapıyor. Kerim’e karşı daha toleranslı davranıyorum. Çünkü onun yaşı, deneyimi bunu gerektiriyor.
Normal şartlarda Kerim’in deneyiminde biri benim yakın ekibimde olmazdı. Daha deneyimli isimler direkt ekibimde yer alıyor. Ancak Kerimle çalışmanın bir zorluğunu henüz görmedim. Kafası iyi çalışıyor. Doğru zamanda doğru kararlar verebiliyor. Belli zaman sonra şirketi bırakırsam gözüm arkada kalmaz.
Peki, benziyor musunuz sizce?
Yetişme şartlarımız çok farklı. Ben zor şartlarda büyüdüm. Ben bir cangıldan geldim. Sıfırdan buraya ulaştım. Ortamlarımız çok farklıydı, benzer yaşlarda. Elbette benzer yönlerimiz vardır ama o henüz aşırı mücadele etmesi gereken bir ortamla karşılaşmadı. Strese karşı verdiğiniz mücadelenin şekli, çevre koşullarıyla çok ilgili.
Hani, zorluklara alışsın diyerek oğlunu sert büyüten iş insanları vardır. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
Hayır. Bence buna gerek yok. Bence sınırsız sevgi vermek gerek. Kerim çok sevilerek büyüdü. Bir evladın iyi büyümesi için gerekenler de her canlı gibi aslında; iyi beslenmeli, iyi barınmalı ve çok sevgi görmeli. Biz de öyle yaptık. Boyu benimkini aştı. Demek doğru yapmışız. Çalışmaya gelince üç yıldır birlikte çalışıyoruz. Benden akıllı çıktı, bizim şirkete gelmeden önce profesyonel hayatı deneyimledi. Bir yıl Atlanta’da çalıştı. Hazırlık evresini orada yaşadı. Şimdi birlikte çalışmak güzel bir duygu. Benim gençlerle ilgili endişem yok. Onlar bizim geleceğimiz ve umudumuz.
HİTAY HOLDİNG İŞ GELİŞTİRME DİREKTÖRÜ KERİM HİTAY
ZORLUKLARI, SEVİNCİ BİRLİKTE YAŞIYORUZ
Kerim Bey, ikinci jenerasyon babayla çalışmayı genellikle zor bulur. Sizin deneyiminiz nasıl?
Ben şanslı büyüdüm. İstediğim desteği aldım hep. Birlikte çalışmayı da şans olarak görüyorum. Aynı kandan biriyle çalışmak güzel. Zorlukları da birlikte yaşıyorsunuz, sevinci de. Yanımda yüzde yüz güvenebileceğim biri olduğunu bilmek bana güç veriyor. Bir yandan da iki yıl önce kendi şirketim Payneer’i kurdum. Yeni nesil ödeme sistemi. Şu anda iyi gidiyor.
BABAMLA TAVLA VE SATRANÇ OYNARIZ
Kerim Bey, Emin Bey nasıl bir baba? Birlikte neler paylaşıyorsunuz?
Tek kelimeyle söylemem gerekirse “yönlendirici” bir babam var. Bu bana iyi geliyor. (Emin Hitay’ın tepkisi: Neyse, çok kötü değil.) Babamla farklı hayatlarımız var ama elbette birlikte yaptığımız birçok şey de var. Birlikte tavla oynamaktan, satranç oynamaktan keyif alıyoruz. Birlikte seyahat etmekten hoşlanıyoruz. Dört yıl boyunca baba-oğul seyahati yaptık. Aynı evde değil ama aynı binada oturuyoruz.
BAZILARIMIZ TÜRKİYE’DE DEĞER YARATMALI
Henüz 25 yaşında bir genç olarak, nelerden endişe ediyor, nelerin hayalini kuruyorsunuz?
Elbette her genç gibi ben de bu ülkeden başka yerlerde yaşam hayali kurulmasına üzülüyorum. Çok yetenekli, iyi eğitimli birçok arkadaşım kendine Amerika’da hayat kurdu. Orada şirketi olanlar var. “Türkiye’de olsaydım yapamazdım” diyenler var. Ben buna sadece yatırım olarak değil, çevremdekilere yardımcı olmak açısından bakıyorum. Bazılarımız burada değer yaratmalı. Hayalim gençlerin gitmek istediği değil; başka ülkelerden gençlerin gelmek istediği bir Türkiye olması.
EMİN HİTAY
EMEKLİLİK BANA GÖRE DEĞİL
Emeklilik planları var mı? Emeklilik bana göre değil ama elbette vites düşürürüm. Delege eden tarafa geçerim. Ben tam emekliliği doğru da bulmuyorum. Bu birikimden gençlerin yararlanması gerekiyor. Danışman düzeyinde destek vermeye devam ederim.
SANATI YATIRIM OLARAK GÖRMÜYORUM
Emin Bey sizin sanat eserlerine olan ilginiz de malum. Son dönemde iş dünyasında sanat yatırımlarının arttığını görüyoruz. Evinizdeki tüm bu eserler, size neyi ifade ediyor?
Bu aslında insanın içinden gelen bir şey. Bende sanat merakı, duvara güzel bir şey asmak, ona bakmak isteğiyle başladı. Sonra başka şeyler görüyorsunuz, bunu da alsam mı diyorsunuz. Sergilere, galerilere gitmeye başlıyorsunuz. Benim de öyle oldu. Elbette kesemin müsaade ettiği kadar alabiliyorum ama asla yatırım olsun diye sanat eseri almıyorum. O zaman bunun adı “iş” olur. Bu bana doğru gelmiyor. Çünkü sanata iş diye bakarsan, hırsla yapmaya başlarsın. Oysa sanatın insana keyif vermesi gerek. Amacına ters. Ben daha çok çağdaş sanat eserlerini, resim, heykel, fotoğraf ve videoları satın alıyorum.
EVDE SAĞLIKLI YER DIŞARIDA MUZIRLIK YAPARIM
Spora da düşkün olduğunuzu biliyoruz. Emin Hitay’ın “iyi yaşam” programında neler var?
Bana göre iyi yaşamın iki kuralı var: İyi beslenmek ve egzersiz yapmak. Haftada beş gün iki saat spor yapıyorum. Önce 5 kilometre yürüyorum. Evimde spor salonum var. Hani kendi cennetim diyorum ya bana göre onlardan. Bir koçla ağırlık, pilates çalışıyorum. En son esneme hareketleriyle egzersizlerimi bitiriyorum. Hafta sonları ise spor yapmıyorum. Sabahları aç karnına bir litre su içerim mutlaka. Beslenmeye gelince; yağlı yememeye özen gösteriyorum. Örneğin kahvaltıda yağda yumurta veya su böreği yemem. Evde sebze ağırlıklı, sağlıklı beslenirim. Ama dışarı çıkıncı muzırlık yaparım. Karnımı doyurmak için yemek yemem. Ambiyans ararım. Gurme değilim ama yemek bilgim ve damak tadım iyidir. Bazen şeflere önerilerde bile bulunurum.