Tunç DİPTAŞ
Gecenin ilerlemiş bir saatinde, yatağınızda karanlığa gömülmüş, uykusuz gözlerle tavanı seyrediyorsunuz.
Bir oraya bir buraya dönüyor, uyumak istiyor fakat bir türlü uykuya dalamıyorsunuz. Çünkü yaşadığınız sıkıntılar, zorlandığınız günlük konuşmalar, çözülmesi gereken problemler başınızı yastığa koyunca, ortalık derin bir sessizliğe gömülünce karşınıza çıkıyor.
Gün bitmesine rağmen zihniniz günü bitirmek istemiyor, size gün içinde olup bitenleri fısıldamaya devam ediyor.
Zihin, eksik bıraktığınız konuşmaları, olmasını istediği şekilde tamamlıyor. Gün içinde duymaktan mutlu olmadığınız cümleleri yeniden tartıp karşınıza getiriyor. “Şöyle yapsaydın daha iyiydi, böyle davransaydın daha doğru olurdu” diyerek adalet dağıtmaya çalışıyor. “Keşke onu öyle söylemeseydin, keşke bunu yapmasaydın, keşke öyle çıkıp gitmeseydin” diyerek yargılıyor.
Özellikle işten çıkarılmak, gelecek ayki kirayı ödeyememek, hayat standartlarının altına düşmek, iş arkadaşlarının gerisinde kalmak ve bunun gibi durumlarda eşe, dosta, aileye ne söyleyeceğini bilememek gibi bizi duygusal olarak etkileyen düşünceler söz konusu olduğunda zihin devreye giriyor. Bir an önce çözüm bularak rahatlamaya çalışıyor.
Böyle olunca da hayat uykudan, sonra da uykusuzluk hayattan çalıyor.
Daha hızlı yaşamaya çalışırken, daha çok kazanmayı isterken, daha fazlasını elde etmenin peşinde koşarken, hayatımız daha kolaylaşır diye umarken, stres hayatımızın alışılagelmiş bir parçası haline geliyor.
Stres diye tanımlayıp geçiştirmeyi tercih ettiğimiz, uykularımızı çalan düşünceler aslında korkularımızın ta kendisidir.
Kaybetmekten, yetersiz olmaktan, yalnız kalmaktan korkup bunu stres diye adlandırırız.
Korkularımız ileri bir aşamaya geçip hareketlerimizi, düşüncelerimizi kısıtlamaya başladığında ismini önce anksiyete sonra da depresyon koyarız.
Geçmişten taşınan veya geleceğe dair oluşan korkularımız farkında olmadan hayatımızı böyle ele geçirir.
Yaşam ömrümüz uzarken, yaşam kalitemizdeki azalmayı böyle gözden kaçırırız. Zihnimizin bizi korkularımızla esir almasına izin veririz.
Halbuki korkularınıza karşı yapabilecekleriniz var:
-
Korkularınızın farkına varın ve onların varlığını kabullenin. Farkındalık ve kabullenebilmek en büyük iki erdemdir. Çinli filozof Lao-Tzu “Başkalarını tanıyan bilgedir, ama kendini tanıyan aydınlanmıştır” der. Hayata dair tüm bilge açılımlar, dışarıdan değil içeriden gelir.
Hayatın korkularla geçen bir yaşam için kısa olduğunu unutmayın.
Kendinize bir iyilik yapın ve hayatın uykudan, uykusuzluğun hayattan çalmasına bir daha izin vermeyin.