TUNÇ DİPTAŞ
Yıllar önce, soğuk bir kış gecesinde, sokaklar sessiz ve ıssızdı. Gece yarısını çoktan geçmişti ve ben yalnız başıma yürüyordum. Şehir ışıkları titrek bir şekilde parlıyor, sokak lambaları gölgeler oluşturuyordu. Sessizlik, içime hafif bir ürperti salmıştı ama bir an önce eve varmak için adımlarımı hızlandırmıştım.
Birden, ileride bir kargaşa fark ettim. İki adam kıyasıya kavga ediyordu, bağırışları ve yumruk sesleri sokağın sessizliğini delip geçiyordu. Ne olduğunu anlamadan kendimi kavganın ortasında buldum. Kaçmaya çalıştım, fakat bir anda biri bana çarptı ve yere düştüm. Diğer adam bana doğru geldi ve sağlam bir yumruk attı. Kendi başıma ayağa kalkmaya çalışırken, ne kadar savunmasız olduğumu anladım. Bu an, hayatımda bir dönüm noktası oldu.
Olaydan sonra günlerce bu anı düşündüm. Sokakta yaşadığım bu korku ve çaresizlik hissi beni derinden etkiledi. İşte o zaman, Uzak Doğu sporlarına merak saldım ve Aikido derslerine kaydoldum.
Derslerde, Sensei'nin söylediklerini bugün de hatırlıyorum: “Aikido, size saldıran kişinin gücünü, enerjisini kullanarak onları etkisiz hale getirme sanatıdır.”
Japonya kökenli bu savunma sporunun temel amacı, rakibin kötü enerjisini tersine çevirip, bu enerjiyi karşı tarafa kullanabilmektir.
Derslerde, adeta karşımızdaki kişinin enerjisiyle dans ediyor ve onların saldırı için kullandığı enerjiyi kendi lehimize çeviriyorduk. Aikido dövüş sanatının bu özelliği bana korkularımla nasıl başa çıkabileceğim konusunda önemli dersler verdi.
Korkularımız da tıpkı bizi alt etmeye çalışan bir rakip gibi karşımıza çıkabilir. Fakat bu güçlü duyguyu kontrol edebilir, bu enerjiyi kullanıp, hedeflerimize ulaşabiliriz. Başarısızlık, ölüm, yalnızlık, sevilmeme, yetersizlik, reddedilme… Korkularımız, hayatımızın bir parçası… Sabah kalktığımızda, işimize gitmek üzere hazırlanırken, eve döndüğümüzde, eşimizle ailemizle vakit geçirirken, en çok da günün sonunda yatağa başımızı koyup sessizlikle baş başa kaldığımızda onları hissediyoruz. Bazı geceler bizi uyutmayan, gece yarısı yataktan kaldıran, sabah kalktığımızda sebepsizce etrafımızdaki insanlara bağırmamıza neden olan genelde korkularımız oluyor.
Korkularımıza önce yüzleşmeli sonrasında bakış açımızı değiştirerek, onları kendimizi gerçekleştirmek için kullanmalıyız. Tıpkı Aikido’da olduğu gibi, korkularımızın bizi paralize etmesine izin vermeden onlarla dans etmeyi öğrenmek gerekir.
Başarısızlık korkusu, doğru yönlendirildiğinde sizi disiplinli ve kararlı bir şekilde hedefinize ulaştırır. Karşılaştığınız zorluklara rağmen vazgeçmemenizi sağlar. Ölüm korkusu, yönetildiğinde, hayatın ne kadar kısa olduğunu ve doğru yaşanması gerektiğini hatırlatan en iyi öğretmendir. Bu korku, zamanın değerini bilip onu akıllıca değerlendirmemiz gerektiğini vurgular. Yalnızlık ya da sevilmeme korkusu, kendisiyle yüzleşildiğinde, insanlarla anlamlı ve derin ilişkiler kurmak için itici bir güçtür. Bu korku, bizi geriye değil ileriye taşıyacak ilişkileri bulmak için cesaret verir. Reddedilme korkusu, cesaretle üzerine gidildiğinde, daha fazla denemeye ve daha etkili iletişim kurmaya yönelten güçlü bir katalizördür. Bu korku, bizi daha cesur ve kararlı hale getirir.
Mark Twain’in dediği gibi, “Cesaret, korkuya direnmektir, korkuyu ustalıkla yönetmektir, korkunun yokluğu değildir.”
“Her musibette bir hayır vardır” derler ya. Gece yarısı sokakta yaşadığım o travmatik olay, beni korkularımla yüzleşmeye ve onları ustalıkla yönetmeye yönlendirdi. Daha farklı bir açıdan bakmamı sağladı.
Korkularınızla dans edin ve onları kendi gücünüz haline getirin. Bu sayede, hayatın her alanında, içsel dengenizi koruyarak ve karşılaştığınız zorlukları avantaja çevirerek daha güçlü ve huzurlu bir yaşam sürdürmek mümkün.