Bilim dünyası Wuhan’daki ilk koronavirüs teşhisinden bu yana onlarca SARS CoV- 2 varyantı tespit etti. Son varyant Omicron da kendi içinde dört farklı mutasyon üretti. Müthiş bir hızla yayılıyor ve önü alınamıyor ancak dünya genelinde otoriteler kısıtlama politikasından giderek uzaklaşıyor. Bilim insanları ise aşı eşit dağılmadığı sürece toplumsal bağışıklığın mümkün olamayacağı görüşünde. Hepsinden öte iklim değişikliği ve yaban hayata müdahale devam ettikçe her 10 yılda bir yeni bir pandeminin kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Bunu önlemenin yolu ise doğaya zarar vermekten vazgeçilmesi ve erken tanı sistemleriyle anormal gelişmelerin tespit edilmesi…
İlk COVID-19 vakası Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde teşhis edildiğinde, bilim insanları ailenin eski üyelerinden MERS gibi bir performansı olacağını düşünüyordu. Aradan geçen iki yılı aşkın sürede tüm dünyada resmi verilere göre 401 milyon 521 bin 780 kişi virüsle enfekte oldu. Bu hastaların 5,8 milyonu hayatını kaybetti. Her 100 tanı konulandan 1.44’ü hayatını kaybetti. Bilim insanları normalde bir virüsün bu kadar çok insanı enfekte edemeyeceğini, bu kadar dayanıklı olamayacağını altını çizerek belirtiyor. Ve global araştırmacılar hala bu virüsün nasıl ve neden bu kadar dayanıklı olabildiği sorusunun yanıtını arıyorlar.
Şubat 2022 itibarıyla Omikron varyantının hızı nedeniyle vaka sayılarında rekor artışlar görülüyor. Ancak ekonomik, sosyal ve psikolojik nedenlerle bundan bir yıl önce rastladığımız kısıtlamaların hiçbiri artık yok. Ülkelerden teker teker yeni gevşeme kararları geliyor. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Programı Eski Direktörü Dr. Serdar Savaş, “Zaman insanları her şeye alıştırıyor. Süreç tamamen zamana bırakıldı” yorumunu yapıyor.
Ancak bilim dünyası bu kadar ‘romantik’ değil. İklim krizinin sadece suların yükselmesi, kıtlık, susuzluk, seller gibi sonuçlar doğurmayacağına dikkat çekiyorlar ve diyorlar ki; “İklim krizinde radikal adımlar atılmazsa yeni virüsler ve pandemiler kaçınılmaz.”
Dr. Serdar Savaş da halk sağlığı yönetiminde artık iklim krizi ve buzulların erimesi gibi etkenlerin önemli bir başlık olduğu görüşünde. “Vahşi kapitalizm hemen terk edilmeli. Doğaya müdahale arttıkça yeni virüsler hatta SARS CoV-3 insanlığın gündeminde olacak” diyen Savaş, virüsün bir canlı olmadığını, dolayısıyla ölmediğini hatırlatarak şöyle devam ediyor: “Virüsler canlı olmadıkları için ölmezler. Proteindirler. Genetik materyal olarak dünyanın en sağlam molekülleridirler. Buzullarda milyonlarca yıldır bekleyen virüsler erimeyle birlikte sulara karışacak ve yeniden bilmediğimiz genetik yapılar ortaya çıkacak.”
TEK SAĞLIK FELSEFESİ GELECEĞE DAMGA VURACAK
Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi’nde görev yapan halk sağlığı uzmanı Doç Dr. Özge Karadağ Çaman, önümüzdeki dönemde siyasetten çevreciliğe, enerjiden ekonomiye kadar bütün politikaların odağında olması gerekli yeni bir yaklaşıma dikkat çekiyor: Tek sağlık. Aynı zamanda Lancet Dergisi COVID Komisyonu Bilimsel Sekreterya Görevlisi de olan Çaman, önemli araştırmalar yaptıklarının altını çiziyor.
Bunlardan biri tam da yazımızın konusu olan virüslerin kökeni. “Ancak politik nedenlerle bu çalışma grubu daha sonra dağıldı. Biz yine de COVID Komisyonu olarak araştırmalarımıza devam ediyoruz. Ülkeler şeffaf veri paylaşımı yapmadıkları için süreç zorlaşıyor” diyen Doç. Dr. Çaman, yeni pandemiler konusunda endişeli grupta yer alanlardan. O da tıpkı Dr. Serdar Savaş gibi iklim krizi ve insanların yaban hayata müdahalesini büyük risk olarak görüyor: “Hayvandan insana-insandan hayvana bulaşan enfeksiyonlar tarih boyunca vardı, bundan sonra da olacak. Önemli olan aradaki süreyi geciktirebilmek. Pandemileri ne kadar geciktirebileceğimiz bilimin ana konusu olmalı. İklim değişikliği bu aşamada çok önemli bir konu. Dünyada her şey değişiyor; enfeksiyonların görülme yerleri de sıklığı da bununla birlikte değişiyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde yeni pandemiler ciddi bir tehdit oluşturuyor.”

PANDEMİ NASIL GECİKTİRİLİR?
Doç. Dr. Özge Karadağ Çaman, pandemileri geciktirmenin mümkün olduğunu söylüyor. Bunun için kilit kelime ise Tek Sağlık”. Diyor ki Çaman, “Pandemileri geciktirmek istiyorsak tüm politikaların, mevzuatların, yatırım kararlarının tek sağlık kuralları dikkate alınarak yapılandırılması gerekiyor. Tek sağlık en önemli yaklaşım. Bu yaklaşımı benimsetmek, yaygınlaştırmak ve pratikte uygulamak şart. Tarımda, hayvancılıkta, enerjide hangi alanda olursa olsun tüm politikaların içinde tek sağlık yer almalı. Ne yazık ki şu anda dünyada çok az devlet bu konuyu gündemine almış durumda. Avustralya şu anda buna en yakın uygulamaları hayata geçiren ülke. Biyoçeşitliliğin korunması ve tek sağlık politikalarında katılar. Tek sağlık felsefesinde ÇED raporlarının, yurtdışından getirilen bitki ve hayvanların önemi var. Konuya sadece sağlık ya da iklim değil, multidisipliner yaklaşımla bakmak zorundayız.”
Yani mesele yaşamın her alanında birbiriyle bağlantılı bir dünyada olduğumuzu unutmamalıyız. Dr. Serdar Savaş da “Çevre, hayvan ve insan sağlığıyla ilgili bilimler bir arada çalışmalı” diyerek özetliyor tek sağlık yaklaşımını. Bir otoyol yapmak bile o bölgedeki yaban hayatın insanla temasını artırıp yeni virüslerle tanışmamıza neden olabilir.
ERKEN UYARI SİSTEMLERİ DEVREYE ALINMALI!
Bilim insanlarına göre tek sağlık yaklaşımının sonuçlarından biri de erken uyarı sistemleri. Doç. Dr. Çaman, “Bütün ülkelerde bilinmeyen semptomlar bütünü, küme şeklinde vakalar görüldüğünde alarm veren sistemler olmalı. Bu alarm ile hemen müdahale edilmeli. Bilim insanları farklı virüsü erkenden tanımalı ve tedbirleri hayata geçirmeli” diyor.
SARS-COV-3 GELİYOR MU?
Amerika ve Almanya’da bilim insanları önümüzdeki dönemde SARS CoV-3 pandemisinin de beklendiğini dile getiriyorlar. Doç. Dr. Özge Karadağ Çaman da bunun mümkün olduğu görüşünde. Ancak bir yanlış anlaşılmayı da hemen düzeltiyor: “SARS CoV-3, CoV-2’nin devamı falan değil. Yani koronavirüs bulaşan bir geyikten yeni mutasyonlara uğrayıp insana tekrar döndüğünde CoV-3 olmaz. Cov-2’nin yeni bir varyantı olur. SARS CoV-3 tamamen yeni bir virüs olacaktır. Bu da mümkündür. Bundan belki de 10 yıl sonra başka bir virüs çıkacaktır ama şu anda gördüğümüz varyantlar, CoV-2’nin yeni mutasyonlarıdır. Bunun nasıl oluştuğunu anlamak için ülkelerin verilerini şeffaf biçimde paylaşması gerekiyor.”
BİLİM DÜNYASI TARTIŞIYOR TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK MÜMKÜN DEĞİL!
Prof. Dr. Bengi Başer, ülkelerin artan vaka sayılarına rağmen tedbirleri gevşeterek toplumsal bağışıklık politikasına gitmesini, “Bu kadar çok varyant üreten bir virüste toplumsal bağışıklık mümkün değil” sözleriyle değerlendiriyor. Toplumsal bağışıklığın ancak eşit aşılama ile yakalanabileceğini belirten Başer, şöyle devam ediyor: “Dünya Sağlık Örgütü de yayınladığı raporda bu virüsün pandemiden endemik hale dönüşmesi için tüm toplumlarda yüzde 70 aşılama barajının aşılması gerektiğinin altını çizdi. Yani işi oluruna bırakalım diye bir söz konusu değil. Her varyantta yeniden enfeksiyon oranı artıyor. Omicron’un antikor oluşturma oranı düşük. Sürekli yeniden bu varyantla enfekte olma ihtimali çok yüksek.”
ŞUBAT SONUNDA DÜŞÜŞLER BAŞLAR
Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa İlhan, koronavirüs süreciyle ilgili daha pozitif düşünenlerden. Yaşanılan süreci “Toplumsal bağışıklığa gidiyoruz” diye özetleyen Prof. Dr. İlhan, hala kilit kelimelerin maske, mesafe, hijyen ve aşılama olduğunun altını çiziyor. Omicron varyantının şu anda pik dönemini yaşadığını söyleyen İlhan, şöyle devam ediyor: “Araya giren yarı yıl tatiliyle birlikte toplumda temas arttı. Bu nedenle vaka artışlarının 10 gün kadar daha süreceğini düşünüyoruz. Şubat sonu mart başı gibi pikten düşüş sürecine geçileceğine inanıyorum. Globale bakıldığında yeni varyantları görmek istemiyorsak, toplumsal bağışıklama olması lazım. Bunun için de tüm dünyada aşılamanın iyi olması gerek. Ancak eşitsizlikler var. Güney Afrika’da aşılama yüzde 25 düzeyinde. Bazı ülkeler aşıya hiç ulaşamadı. Bu virüs dünyada bitmeden pandemi de bitmeyecek. Bütün ülkelerde aşılamanın yüzde 80 düzeyine çıkması gerekiyor. Elbette çevre ve iklim krizi de virüslerin hayatımıza girmesinde etkili ama aynı anda halk sağlığı kurallarına da eş zamanlı ulaşmak gerekiyor.”