ŞEREF OĞUZ • HAKAN GÜLDAĞ • VAHAP MUNYAR ile AÇIK AÇIK
Mesleğinin 60’ıncı yılında… Yarım asrı aşkın süredir bu işi icra etse de ilk günkü heyecanla yapıyor mesleğini. Gün geçmesin ki, onu Anadolu’nun bir köşesinde görmeyelim. 80 yaşını aştı ama söyleşi için arandığında Adana’da enkazın başındaydı. Söyleşinin ertesi günü de Adıyaman’dan bildiriyordu.
Ekonomi Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, Genel Koordinatör Vahap Munyar ve Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz, Ankara gazeteciliğinin usta ismi Yavuz Donat ile Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) yayın organı ASOMEDYA için bir araya geldi. Siyasetten ekonomiye görüşlerini aktaran Yavuz Donat’ın bu keyifli söyleşisini Hafta okurları için derledik.
2023, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı... Aynı zamanda önemli bir seçim var bu yıl. 6 Şubat’ta ise Kahramanmaraş merkezli depremlerle tarifsiz bir felaketle karşı karşıya kaldık. Siz Cumhuriyetin 60 yılına bizzat tanıklık etmiş bir gazeteci olarak ekonomiden siyasete bugün ne görüyorsunuz?
Çok klasik bir laf, siyasette 24 saat önemli bir süredir. Seçime zaman var. Bu kadar süre içinde ya deve ölür ya deveci ölür ya hacı ölür. Ne olacağını bilmiyoruz ki... Hangi partinin içi hangi sağlamlıkta hangi partinin içi hangi çürüklükte, hangi yeni ittifaklar doğar bunu göremiyoruz.
İttifaklar henüz tam oluşmadı mı? 6’lı masa...
Ama ittifaklar hangi sağlamlıkta? Çünkü o ayrı bir şey. Yani bugün altılı masada belli bir işbirliği var ama ittifak olayı başka bir şeydir. Türkiye'de buna örnek gösterilecek ittifaklardan birisi, Süleyman Demirel-Erdal İnönü ittifakıdır. Bu ittifak seçimden önce kurulmuştur. Kapalı kapıların ardında...

DYP-SHP koalisyonunu biliyoruz da seçimden önce olduğunu ilk defa duyuyoruz doğrusu...
Evet, bazı şeyleri Türkiye’de ilk defa söyleyeceğiz bu söyleşinizde. 1991 seçimlerinden önce Süleyman Demirel ile Erdal İnönü buluştular. Gizlice... Süleyman Bey bu buluşmada, “Erdal Bey seçime gidiyoruz. Şu anda siz meclisteki ana muhalefet partisisiniz. İkinci partisiniz. Eğer bu seçimden siz birinci parti olarak çıkarsanız koalisyon yapalım siz başbakan olun, ben başbakan yardımcısı olayım” dedi. “Eğer seçimden ben birinci parti çıkarsam ben başbakan olayım, siz başbakan yardımcılığını kabul eder misiniz?” dedi. Erdal İnönü cevaben “Sayın Demirel, siz koskoca Demirel olarak benim yardımcılığımı kabul ediyorsanız, evet ben de sizin yardımcılığınızı kabul ediyorum” dedi. Seçimden önce anlaştılar.
1990’lı yıllar...
1991 seçimi... Seçim sırasında ise Süleyman Demirel, Erdal İnönü’nün partisine böyle pamuktan bir eldivenle hafifçe dokundu. Erdal Bey de, Süleyman Bey’e pamuktan bir eldivenle hafifçe dokundu. Ama ikisi birden Anavatan Partisi’ne yüklendiler ve gümbür gümbür iktidara geldiler. İttifak öyle kurulur. İttifak davul zurna ile kurulmaz. Sağlam ittifak öyle bir güven mekanizması içindeki ittifaktır.

Koalisyonlar dönemi...
Türkiye çok koalisyonlar gördü. Süleyman Bey, “Benim, olmayan saçlarım koalisyonlarda döküldü” dedi bir gün. Ortağa güvenmek, itibar etmek önemli. Bugün bir CHP’li çıkıyor Meral Hanım’a taş atıyor. Meral Hanım’ın partisinden biri çıkıyor ötekine bir sopa uzatıyor. Bunlar olacak şeyler değil. Ortaklar birbirine öylesine güvenecek ki, Süleyman Demirel eğer ortağı Erdal İnönü’ye bu kadar güvenip itibar etmeseydi Çankaya’ya çıkması mümkün değildi. Çankaya’ya çıkmak için mi itibar edildi? Hayır. Kader. Turgut Özal’ın öleceğini nereden bilsin?
1993’te, 65 yaşında... Özal’ın vefatı çok tartışıldı...
Şimdi, Süleyman Bey başbakan, Turgut Özal cumhurbaşkanı. Turgut Özal bir yerden geldi, Süleyman Bey de kendisini karşıladı. Turgut Bey’e yavaşça “Kilo ver, kilo ver” dedi. Turgut Bey de dedi ki, “Kolaysa sen ver.” Şimdi Turgut Bey’in cinayeti deniyor. Diyorum ki, ne cinayeti ya, Turgut Bey, bir boğazından dolayı, iki aşırı yorgunluktan dolayı öldü. Bir gün Afyon’a gittim, Süleyman Bey aradı, “Neredesin” diye sordu, “Afyon’dayım” dedim. “Efendim gelirken size sucuk getireyim mi” dedim, nasıl olsa teşekkür edecek. “Hep beni düşünürsün, teşekkür ederim, memnun olurum” dedi. Allah Allah... “O zaman kadayıf da getireyim” dedim. “Sevinirim” dedi. Yemekten ölecekler yahu. İkisinin de böyle bir zaafı vardı.

Siz gazeteciliğe başladığınızda, 1963’te henüz Ankara Sanayi Odası kurulmamıştı. Ankara’da pek sanayi yoktu. Bugün ise Ankara, Türkiye için pek çok anlamının yanı sıra, önemli bir sanayi kenti aynı zamanda. Özellikle savunma sanayisinde, makine sanayisinde, sağlık endüstrisinde bir üs durumunda. Bilmiyorum, gidip geziyor musunuz ama OSTİM’den İvedik’e sanayi...
Bugün OSTİM’e git, yapılmayan şey yok. İnsan yedek parçası dahil. Orada hastane için bir cihaz yapıyorlar. Ben de o hastanede yatıyorum. Doktorum Amerika’ya gidiyor, Amerika’dan telefona bilgisayara giriyor. Benim yatağımın başındaki ekrandan benim sağlık durumumu takip edebiliyor. Bu da Orhan Aydın’ın başkanlığını yaptığı OSTİM’de… OSTİM Türkiye’de sanayi merkezlerinden biridir. Ankara bu konuda çok büyük hamle yapmıştır.
Medya olarak yeterince anlatmıyoruz kanaati var bende de...
O başka konu. Gazetecinin haberi manşet oluyor. Sen de gazetenin genel yönetmenisin. Eğer muhabire “Tebrik ediyorum, çok güzel oldu” dersen, ona verilecek en büyük ödül odur. Yani marifet iltifata tabidir. İnsan belli bir iltifatı bekler. Bir gün İstanbul’a gidiyorum. 20-21 sene önceden bahsediyorum. Gezerken yolda İvedik Organize Sanayi Bölgesi tabelasını gördüm. Girdim, başkanı sordum. ‘Efendim şurada’ dediler gittik oraya. “Kolay gelsin başkanım” deyince, “Oo Yavuz Bey hoş geldiniz, buyurun, şeref verdiniz” dedi, hemen başladı bana İvedik OSB’yi anlattı. Benim de zaten istediğim o. “İstanbul’a gidiyorum, iyi ki anlattınız, orada hiç olmazsa iki satırda Ankara’daki sanayimizden, İvedik Organize Sanayi’den bahsedelim” dedim. Sonra da müsaade istedim, “Ben gideyim” dedim. Başkan, “Hayır Yavuz Bey olmaz, bir dakika bekliyoruz” dedi. “Yahu yol uzun gideyim” dedim, “Hayır plaket gelecek” dedi. Sanayiciler toplandılar, “Seni bırakmayız, plaket”. Allah Allah, ben plakete meraklı değilim... Hasan Gültekin Bey unutmam, “Yavuz Bey” dedi “Sen bugün buraya geldin ya, ulusal medyadan bir gazeteci, bir köşe yazarı, sen bizi yazacaksın ya, bu bizim için hayati önemde. Onun için biz sana plaket vermeden göndermeyiz.” Seçimden sonra Ali Coşkun’a gitmişler. “Efendim, siz İvedik’e bir gelin, daha önce hiç kimseyi getiremedik” deyip davet etmişler. Ali Coşkun da “Olur, Cuma günü geleyim.” demiş. Başkan diyor ki, “Sanayi Bakanı İvedik’e geliyor deyince, bir heyecan oldu millette. Hemen etrafı temizledik, süpürdük. Bakan geldi, o güne kadar boş duran dükkanlara millet kiracı gelmeye başladı.”

Bakan gelince demek ki...
Siyasetin özü halka dokunmaktır. Siyaset halkla yapılır. Siyaset televizyonla yapılmaz. Halka gidersin, halk tepki de gösterebilir. Halk alkışlayabilir de. Şimdi Süleyman Demirel ile Konya’nın bir ilçesine gittik. Süleyman Bey genç başbakan. Kürsüye çıktı. Size “Elektrik, su getirdim” dedi. “Yolunuzu yaptım” dedi. Oradan da biri bağırdı kendi şivesiyle, “Babanın parasıyla mı yaptın?” diye. Hemen jandarma filan adamın üzerine yürüdü. Başbakanlık korumaları, zabıta, itfaiye, yürüdü. Adam da kalabalığın ortasında. Demirel, “Çekilin” dedi “Adama dokunmayın. Doğru söylüyor” dedi. Güvenlik çekildi. Herkes bekliyor ki, Başbakan ne diyecek. “Benim babamın parası bunları yapmaya yeter mi?” dedi Süleyman Demirel. “Senin babanın parasıyla, benim babamın parasını bir keseye doldursak yine yeter mi” dedi. “Bu meydandaki ahalinin hepsinin babasının parasını doldursak yeter mi?” dedi. “Yetmez. Tabii, milletin hazinesinden yaptım. Verdiğiniz vergiler ile yaptım ama benden öncekiler yapamadılar ben yaptım” dedi. Aynı adam, bu sefer “Valla doğru söylüyorsun başkanım” dedi.
Ne televizyon ne sosyal medya diyorsunuz, siyaset sahada olmalı...
Öfke dediniz o konu neydi? 15 yıl başbakanlık yaptı kadın İngiltere’de, diyor ki, “Hakaret siyaset değildir, öfke belirtisidir.” Hakaret siyaset değildir. Hepsinin bir sınırı vardır. Süleyman Demirel’e bir gün, “Efendim sizin siyasette, özel hayatınızda kızıp da, ‘yeter artık’ deyip elini masaya vurup, bırakıyorum ben’ dediğiniz olmadı mı hiç” diye sordum. Dedi ki, “Ben de hepimiz gibi etten, kemikten, sinirden yapılmış bir insanım. Elbette benim de sinirlendiğim insanlar, yumruğumu kaldırdığım anlar olmuştur. Sonra o yumruğumu ceketimin sağ cebine soktum” dedi.

LİDERLERİN EL SIKIŞMAMASI TÜRK DEMOKRASİSİNİN EKSİĞİDİR
Büyük bir deprem felaketi ile karşı karşıyayken, seçim tartışmalarının da olduğu bir ortamda siyasete yönelik bir mesajınız olur mu?
Abiler, çamur sahada maç oynanmaz. Seçim yapılmalıdır. Anayasa emridir. Savaş hali dışında seçim ertelenemez. Seçim yapılacaksa da ertelenecekse de mevcut siyasi partilerin genel başkanları bir parti liderler zirvesinde oturup konuşmalıdır. ‘Efendim, ben ölsem de külliyeye gitmem!’ Külliyeye gitmezsin, Çankaya Köşkü’nde yaparsın. Ermeni devletinin temsilcisi, Yunanistan devletinin temsilcisi buraya geliyor bize yardım ediyor. Onlarla el sıkışıyorsak, Türkiye’deki parti liderlerinin el sıkışmaması Türk demokrasisinin eksiğidir. Ayıbıdır. Bu işin protokolü olmaz. ‘Ben önden yürüyeceğim, sen arkadan yürüyeceksin’ olmaz. Süleyman Demirel 39 yaşında başbakan oldu. Anıtkabir’de yürüyor. İsmet İnönü de arkasından yürüyor. İnönü’nün önünden yürümeyi Demirel içine sindiremedi, yavaşladı, sanki onunla sohbet ediyormuş gibi yürüdü. Cumhurbaşkanlığı yapmış İnönü dedi ki, “Sayın başbakanım siz önden yürüyünüz, protokol insanı küçültmez” dedi. Depremin olduğu gün bir araya gelmeliydiler. Cumhurbaşkanı deprem bölgesinde giderken aynı uçakta gidebilmeliydiler. Bugün el sıkışmayacaklarsa ne zaman el sıkışacaklar. Sıkılı yumruklarla siyaset yapmak mümkün değildir. Benim tavsiyem, milletin ricası, gitmeyin bölgeye. Deprem bölgesine gittiğin zaman eskortlu arabalar, kornalar, sirenler, kalabalıklar, il başkanları, yönetim kurulu... Yahu, siz orada protokol işlerine mi bakacaksınız? Adamlar sizi karşılamaktan enkazı kaldıramıyorlar ya. Bugün Türk siyaseti Atatürk’ün modern Türkiye’sinin aştığı, geldiği mesafenin gerisindedir. Türk sanayi otomobilini yapıyor. Uçak yapıyor! Ürünlerimizi dünyanın en önemli pazarlarına satıyoruz. Türk siyaseti maalesef bunun da gerisinde, piyasanın da ekonominin de gerisinde.
