Didem ERYAR ÜNLÜ
Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, eylül ayının başlarında, Margaret Thatcher’ın 11 yıllık rekorunu kırma ve modern zamanların en uzun süre hizmet veren İngiliz başbakanı olma vizyonunu ortaya koymuştu. Tıpkı kendini beğenmiş bir okul çocuğu gibi… Fakat bu kendini beğenmişlik uzun sürmedi. Johnson’ın yoğun eleştiriler altında kalmasına, yakın bir gelecekte başbakanlık görevini bile kaybedebilecek olmasına neden olan konu aslında son derece gülünç ve çocukça: Ülkenin tamamı sıkı bir karantina altındayken, parti yapmak.
Önce Britanya medyasına, sonrasında ise tüm dünyaya ‘party gate’ skandalı olarak yansıyan bu olay, Johnson’un liderliğinin sorgulanmasına yol açtı. Britanya Başbakanı Boris Johnson, 2020’nin Mayıs ayında Britanya’da kapanma önlemleri uygulanırken Downing Sokağı’nda düzenlenen bir partiye “uğradığını” kabul etti. Böylece medyada ABD Başkanı Richard Nixon’ın istifası ile sonuçlanan Watergate skandalını hatırlatan ‘party gate’ süreci başlamış oldu. BBC’ye konuşan İşçi Partisi lideri Keir Starmer, “Bence Johnson yasayı çiğnedi. Yasağı çiğnediğini kabul etti” dedi. Johnson’ın partiye katılmasına yalnızca muhalefet değil, kendi partisi de tepki gösterdi. Muhafazakâr Parti’den bazı isimler, skandalın çözülmesinin tek yolunun istifa olduğunu söyledi.
HALK ADAMINDAN ELİTİSTLİĞE...
23 Temmuz 2019’da, Muhafazakâr Parti’nin lideri seçilen Johnson, 24 Temmuz 2019’da Theresa May’in istifasını takiben Birleşik Krallık başbakanı görevini üstlendi. Destekçileri onu her zaman “iyimser” ve “pragmatik” olarak tanımlarken; muhalifler tarafından ‘elitist’ ve ‘fırsatçı2 olarak değerlendirildi. Bugüne kadar bir çok skandaldan kendini kurtarmayı başaran Johnson, biraz pasta ve biraz şarapla yıkılacak mı?
Londra merkezli yabancı muhabirler, İngiliz halkının “gazabını” kendi hedef kitlelerine açıklamakta zorlanıyorlar. Örneğin İtalyan Il Giornale gazetesi Londra temsilcisi Deborah Bonetti şunları söylüyor: “Editörlerim bana şunu soruyor: Bu adam iki yıl önce seçildi, herkes onun yalancı olduğunu biliyordu, öyleyse neden şimdi herkes onun yalan söylediğine bu kadar şaşırıyor?’”
Bonetti, “İngilizlerin neden gerçekten hayal kırıklığına uğradıklarını anlatmaya çalıştım. İngiliz halkı Johnson’ın kendi koyduğu kurallara saygı göstereceğini düşündüler; ama göstermedi. Ben ilk başta bu tepkinin ‘bağnaz’ bir tepki olduğunu düşündüm; açıkçası İngilizlerden böyle bir tepki beklemiyordum” diyor.
İspanya›nın El País gazetesinin Birleşik Krallık muhabiri Rafa de Miguel için ise, açıklaması zor olan Johnson›ın kendisi değil, içki içmiş olması…
İspanyol basınına göre; tüm kişiliği, komik tavırları ve geleneklere kayıtsız kalması etrafında şekillenen bir başbakanın, kuralları, hatta kendi kurallarını bile, hiçe saymış olması şaşırtıcı görünmüyor. Şaşırtıcı görünen, bu insanların bu kadar şarapla ne işinin olduğu?
De Miguel, “Editörlerimin bu skandal hakkında en başından bu yana bana sordukları soru, İngiliz medyasında sürekli olarak atıfta bulunulan ‘içme kültürü’nün ne anlama geldiğiydi. Bu kültürü, bu ülkede yaşamayan birine anlatmak zor. Yani, İspanya’da hükümet merkezinde gün sonunda bir şişe şarap içilmez…” yorumlarını yapıyor.
PARTİNİN FENDİ PARTİ'Yİ YENDİ
Johnson’un bugüne kadarki sicili oldukça dikkat çekici. Özellikle de siyasi figürleri hedef alan gafları… Johnson, ABD Eski Dışişleri Bakanı ve Eski First Lady Hillary Clinton için 2007’de “Boyalı sarı saçları, sarkık dudakları, çelik gibi soğuk mavi bakışları var. Tıpkı sinir ve ruh hastalıkları hastanesindeki sadist bir hemşire gibi” dedi…
2002 yılında ABD Başkanı Obama’yı tanımlarken, “Yarı Kenyalı Başkan’da atalarından gelen bir İngiliz İmparatorluğu nefreti var” yorumunu yaptı.
Avrupa Birliği’ni şu sözlerle eleştirdi: “İki bin yıl boyunca Roma İmparatorluğu’nun altın çağını canlandırma girişimleri başarısız oldu. Napolyon, Hitler hepsi bunun için uğraştı ama hep trajik şekilde sonlandı bu çabalar. AB de aynı şeyi farklı metotlarla deneme girişimi.”
ABD’de Eski Başkanı Donald Trump için ise “New York’un belli bölgelerine gitmememin tek nedeni Donald Trump ile karşılaşma riskim olurdu” sözlerini kullandı. Johnson bugüne kadar tüm gafların etkilerinden “sıyrılmayı” başardı; fakat son yaşanan party-gate skandalı, çay bardaklarında fırtınalar çıkmasına yol açtı. Party-gate, Johnson’ın kariyerine yönelik en büyük tehdit olarak değerlendiriliyor.
Johnson ve gizli partisine yönelik hikayeler biriktikçe, Johnson ve partisi puan kaybetmeyi sürdürüyor. Muhafazakar Parti anketlerde aşağı inerken, başbakanlık koltuğu son derece ‘kırılgan’ bir konuma geldi. Johnson, önümüzdeki birkaç hafta hayatta kalmayı başarsa bile, ortak fikir çok net: İngilizler öfkeli ve Johnson artık bir ‘yürüyen ölü adam’.
AYNI GEMİDE MİYİZ?
Aslında, Johnson’ın bu derece tepki görmüş olmasının arkasındaki temel nedenlerden biri, COVID-19 dayanışmasına ihanet etmiş olması. Yıllarını, İskoçya bağımsızlığı, Brexit gibi bölücü konularla boğuşarak geçiren bir ülke için, COVID-19 ne kadar korkunç olursa olsun, birlik ve dayanışma ruhunu hatırlattı; herkesin aynı gemide olduğu hissini verdi.
Bu nedenle, Başbakan ve çevresinin o günleri ayrı, tekne gibi farklı ortamlarda geçirdiğinin öğrenilmesi ülke halkı için sarsıcı oldu. Sırasını bekleyen, karşısındaki insanın haklarına saygı duyan İngiliz halkı, politikacılarının açıkça kuralları çiğnediğini gördüklerinde haklı olarak sinirlendiler.
ÖZÜR DİLEDİ AMA...
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Covid-19 kısıtlamaları sırasında Başbakanlık Konutu’nda düzenlenen partilerle ilgili özür dileyerek, salgında insanlardan fedakarlık yapmalarını istediklerini ve insanların duyduğu öfkeyi anladığını ifade etti.
Özür dilemenin yeterli olmadığını belirten Johnson, hükümetin görevine devam edebilmesi için Başbakanlık›ta değişiklikler yapacağını söyledi. Kamu hizmeti davranış kurallarını gözden geçirme zamanının geldiğini ifade eden Johnson, önümüzdeki günlerde hükümetin işleyişini ve Başbakanlık ile parlamento arasındaki bağlantıyı iyileştirme sözü vererek, “Anladım ve düzelteceğim” dedi.
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Sue Gray’in hazırladığı raporda, Başbakanlık Konutu bahçesinin “açık bir yetki veya gözetim olmaksızın toplantılar için kullanıldığı” ve “bunun uygun olmadığı” ifade edilmişti. Raporda, “Söz konusu toplantıların en azından bir kısmı, yalnızca hükümetin merkezinde çalışanlardan beklenen yüksek standartları değil, aynı zamanda o sırada tüm İngiliz nüfusundan beklenen standartları da gözlemlemede ciddi bir başarısızlığı temsil ediyor” denilmişti.
Raporda ayrıca, Başbakanlık Konutu’nda İngiliz halkının büyük ölçüde sosyalleşmesinin yasaklandığı bir zamanda çeşitli vesilelerle “aşırı alkol tüketimi” de kınanarak, “Bazı personel, tanık oldukları davranışlarla ilgili endişelerini dile getirmek istediler, ancak bazen bunu yapamayacaklarını hissettiler” ifadelerine yer verilmişti.