ZEYNEP ÇAM
‘Secret Tribe’ projesinden biraz bahsedebilir misiniz?
Malum Secret Tribe, “SIRLI KABİLE” anlamına geliyor. O yüzden fazla konuşup SIRRINI bozmamak lazım. (Gülüyor) Özetlemek gerekirse, Secret Tribe 20 yıllık bir proje. İlk versiyonunda çok değerli Hüsnü Şenlendirici, Göksel Baktagir, Mehmet Akatay gibi müzisyen dostlarımızla yola çıktık. Bu konserimizde yeni jenerasyon genç müzisyenlerle, farklı bir ekip ve repertuarla Gazhane’de dinleyicilerimizle buluşacağız. Secret Tribe projesinin ana amacı; genç yeteneklerle aynı sahneyi paylaşmak ve bir anlamda onlara kendilerini özgürce ifade edebilecekleri, eşlikçi olarak değil de her biri usta bir müzisyen olarak Mercan Dede dinleyicisi ile buluşturmak.
Hikayeyi başa sararsak, ünlü bir neyzen olarak ney sesiyle ne zaman tanıştınız?
Kendimi bir neyzen olarak hiçbir zaman görmedim. Benim için ney sazına, ney sesine gönül vermiş birisi demek daha uygun olacaktır. Ün ve unvan konularına da fazla takılmayan biriyim.
Günümüz dünyasında ün/unvan/ sıfat kavramlarının gerektiğinden ve hak ettiğinden daha abartılı bir yere konduğunu düşünüyorum. Çocukluğumda bir radyoda duyduğum ilk ney sesinden kalbimin çarpışı, ardından ilk gençlik yıllarımda imkansızlıklardan dolayı plastik su borusundan yaptığım ilk neyimle başlayan yolculuk... Sonrasında Kubbealtı Cemiyeti’nde çok değerli neyzen Ömer Erdoğdular’ın herkese kapısı açık küçük bir odada ücretsiz verdiği ney dersleri... Ardından Kanada’ya doğru elimde bir neyle başlayan yolculuğum ve bu süreçte elbette “DINLE NEY”den diye başlayan Mesnevi ve Mevlana ile tanışma dönemi!
Sufi müziği üzerine getirdiğiniz yorumlarla dünya çapında bir isimsiniz. Peki derin bir felsefesi olan bu müzik, eserler yurt dışında nasıl karşılanıyor?
Bildiğiniz üzere Mevlana’nın eserleri kendi türü içinde dünyada en çok çevirisi yapılan eserlerin başında geliyor. Bu anlamda aslında Batı sufizme karşı büyük bir ilgi gösteriyor. 2007 yılında Mevlana’nın 800. yaş gününde kendisine ithafen çıkarttığım 800 albümünün “Yılın Dünya Müzik Albümü” seçilmiş olması, yurt dışında bizi de mutlu eden ve müziğimize karşı gösterilen ilginin bir işareti. 80’den fazla ülkede müzisyen ve DJ olarak 1000’den fazla konser, festival ve projelerde müziğimi icra ettim. Yurt dışındaki dinleyicinin müziğimizle kurduğu bağın yöresel değil evrensel olması, bence Mevlana ve onun öğretisinin evrenselliği ile yakından bağlantılı. Bu yüce ruhun barış sevgi, kardeşlik ve hoşgörü dolu dünyasını müziğimizle tanıtabiliyorsak ne mutlu bize.
Pandemi yaratıcılığınızı nasıl etkiledi? Bu karanlık dönemde iç dünyanızda neler oldu?
Ne siz sorun ne ben söyleyeyim! Çok farklı bir yerden geçiyor dünya. Geçen hafta 3 yıl aradan sonra ilk defa Kanada’dan çıktım ve Türkiye’ye geldim. Gerçekten maddi, manevi zor bir dönemdi. Pandeminin insanların dünyanın ekolojik düzenini ve dengesini bozmasından kaynaklandığına inanan insanlardan biriyim ve bu yüzden aslında, insanlığın artık daha farklı ve daha zor bir yerde olduğunu düşünüyorum. Özellikle son 70 yılda şımarık bir çocuk gibi davranan insanlığın, kendisi dahil tüm canlıları yok olmanın eşiğine getirmesine nihayet Yeryüzü Ana, “artık dur” dedi. Elbette bu süreç herkes gibi benim de hayata bakışımı derinden etkiledi, etkilemeye devam ediyor ve bu da gerek müzik, gerek görsel sanatlar alanında yarattığım eserlerime doğal olarak yansıyor. Belki bunun en güçlü etkisi, değerli müzisyen Ludovico Einaudi’nin 12 eserine yaptığım yeni düzenlemeler ve remixlerde ve haziran ayında çıkacak ilk NFT koleksiyonumda görülebilir.
Karantina dönemlerinde Türkiye’den ayrı bir dönem geçirdiniz Kanada’da… Geri döndüğünüzde seyirciyi nasıl bir ruh hali içinde buldunuz?
Ben dinleyicimle aynı ruh hali içindeyim. Sadece pandemi değil Türkiye’nin içinde bulunduğu son derece zor şartlardan hepimiz etkileniyoruz. Ben hepimizin yorulduğunu ve daha iyi bir dünyada yaşama arzumuzun da bizlerle birlikte yıprandığını düşünüyorum.O yüzden konserlerimde daha yüksek ritimde, daha umut ve yasama sevinci yüklü bir repertuarlar seçtim.
Dinleyicimiz ki benim onları özlediğim kadar özlemiş olmalılar bizi ve daha adil bir dünyayı, daha sevgi dolu, sanat dolu, eşitlik ve adalet dolu bir dünyayı, dans etmeyi, gülümsemeyi, hüzünlenmeyi… Ankara da Ceza ve Hayko ( Cepkin) ile verdiğimiz konserin enerjisi gerçekten yüksekti.
Sizce pandemi endüstriyi nasıl şekillendirdi?
Özellikle sanatçılara hemen hiçbir yardım yapılmadığı ülkemizde yapılan yardımın da nerdeyse sadaka gibi günde 30 liraya tekabül eden bir rakam olması çok acı bir tecrübe oldu. Ben dahil birçok sanatçı çok zor bir süreçten geçti. Bizden daha zor şartlarda yasayan birçok müzisyen dostumuz sazlarını sattı, evlerinden çıkmak zorunda kaldılar, maalesef intihar edenler oldu. Müzik endüstrisi büyük zarar gördü, tuzu kuru birkaç pop star dışında özellikle genç müzisyenlerimize hiçbir destek vermeyen bir ülke ve müzik endüstrisinde derinliği olan, kalbi olan sanatçıları zor bir gelecek bekliyor.
Yeniden sahnede olmak, seyirciyle fiziken buluşmak size neler hissettiriyor?
Bizim dinleyicimiz gerçekten bizim ailemiz. O yüzden ne zaman biri bana “ben sizin hayranınızım” gibi bir iltifatta bulunsa, onlara, “bizim hayranlarımız değil dostlarımız var” diyorum. Dostlarımızla tekrar aynı sahnede buluşmak, ailenin sevdiğin üyeleri ile tekrar dertleşmek gibi, heyecan, sevgi, hüzün ve umut dolu. Garip garip seviyoruz, sevmeye devam ediyoruz.
Nelerden beslenirsiniz? Size neler ilham verir?
Güzel kalpli insanlardan, nezaketten, incelikten, kibarlıktan, dürüstlükten, cesaretten, merhametten, sokak müzisyenlerinden, kalbi kırık olduğu halde etrafındaki insanlara tebessümleri ile yaşama sevinci veren yüce ruhlardan, tüm hayvanlardan, doğadan besleniyorum. Çarpan her kalp bana ilham veriyor.
Bugüne kadar pek çok kıymetli işbirliği yaptınız. Tüm bunların içinde sizin için önemli olan eserler hangileridir?
Kani Karaca Hocamızla aynı sahnede olmak Zefir eserindeki icrası, İhsan Özgen hocamız ile gerçekleştirdiğimiz Kanada konserlerindeki taksimleri, Pina Bausch gibi bir efsane ile çalışmış olmak, Leonard Cohen’i tanımış olmak, Ludovico Einaudi gibi çok değerli bir müzisyenle 20 yıllık bir dostluk ve sanat işbirliği. Devrim Erbil, Ergin İnan başta olmak üzere çok değerli sanatçılarla gittiğimiz Leonarda Da Vinci’nin mezarında ney üflemiş olmak, Kadim dostum Beyhan Murphy ile gerçekleştiğimiz Güldestan… İnanın liste çok uzun.