Selenay YAĞCI
Bu oyun seyirciye ne vaat ediyor?
Seyircilerimiz ilk günden beri oyunumuza alışılmışın dışında diyor. Sanırım bunu söylemelerinin sebebi sadece oyunun gelecekte geçmesi değil. Bunu söylemelerinin asıl sebebi, seyircimizi dekorundan müziğine ve ışıklarına kadar bambaşka bir dünyaya davet ediyoruz. Dünya bu kadar başkayken yaşanılanlar çok tanıdık. Hem çok gülüyor, finalinde de ağlıyorlar. Tek kişilik oyun olduğunu unuttuklarını söylüyor. Danslarıyla, diliyle, verdiği mesajla tam da günümüzde karşılığını bulan bir oyun.
Oyunu yazmaya nasıl karar verdiniz?
Bana göre henüz üzerinde pek durulmamış konular vardı. Bunları gelecekte de yaşanacak şekilde kurgulamak oyunun sözünü daha da netleştirdi. Uzun bir araştırma süresicinin ardından yeni bilgilerle hepsi harmanlandı. Yazmaya başladığım ilk günden beri bu hikayenin gelecekte geçeceği belliydi.
Fütüristik bir oyun için çalışma ve yazma süreci nasıl geçti?
Çalışma süreci çok keyifliydi. Tabii fütüristleri, bu konuyla ilgili bilimsel araştırmaları inceledik ama istediğimiz gibi de uçabildik. Dolayısıyla tüm tasarımcı arkadaşlarım için ayrı bir keyif oldu. Elimde tuttuğum bir ürünle ilişki yaşayacak olmam, onun tasarımı, arkaya yansıyacak görüntülerin gelecekte olacağını varsaydığımız şekilde tasarlanması, kayıtlı seslerle oynamanın zorluğu, efekt ve ses zamanlamaları… Tüm bunlar provalar esnasında bizi zorladı. Ama çok prova ederek, yeni çözümler üreterek hayalimizi gerçekleştirdik.
Birçok sanatçı dostumuz oyunumuza sesleriyle ve görüntüleriyle destek oldu. Çapkın buzdolabını Erdal Özyağcılar ve ona pek yüz vermeyen kahve makinesini Güzin Özyağcılar seslendiriyor. Yapay zeka şirketinin ana sistemini Berna Laçin seslendiriyor. Annemi Zuhal Gencer Erkaya seslendiriyor. Ev asistanı ve danışan Seval’i Gözde Çetiner seslendiriyor ve oynuyor. Ekranda Spikeri Aydın Şentürk, en yakın arkadaşımı Ceysu Aygen oynuyor. Eski sevgilimi Fatih Sönmez, Cem’i Burak Demir seslendiriyor. Böylece seyirciler için sahne hiç boş kalmıyor. Tek kişilik oyun olduğunu unutmalarının en büyük sebebi bence bu şahane seslerin varlığı…
Oyunda tiyatro ve dansı birleştirdiniz, bu fikir nasıl doğdu?
Eski balerinim ama aynı zamanda eski Latin Amerikan dansçısıyım. Uzun zamandır neden oyunlarda dans etmediğim soruluyordu. Ben de “Zamanı var, dans etmek için dans edemem ona uygun bir proje olmalı” diyordum. Oyunda Destina da aşkla birlikte tekrar dansa, özüne, sevdiği şeylere geri dönüyor. Mecburiyetlerden yeteneklerimizi, bizi mutlu eden şeyleri unutuyoruz. Yazar oyuncusunu düşünerek yazmış (Gülüyor).
Filmlerde yapay zeka ve insan aşkı görmeye alıştık ama tiyatroda bunu yansıtmak nasıldı?
Tabii tiyatroda, sinema filmindeki gerçekliği teknik anlamda yaratmak zor olacaktı. Bunu bileryola çıktık. Ekipçe beyin fırtınaları yaparak ve çok çalışarak içimize sinecek hale getirdik. Oyun metnini yolladığım zaman hiç tahmin etmediğim insanlardan bu işin teknik olarak başarılamayacağını söyleyenler oldu. Başarılsa bile tek kişi tüm bunları sahnede organize etmenin çok zor olacağını söylediler. Eğer özel bir şeyler yapılmak isteniyorsa cesur olmalı ve bazı riskleri almaktan korkmamalıyız. Elimde tuttuğum bir ürünle aşk yaşadığım zaman, sesi canlı da olsa seyircilerin inanmayacağını söyleyenler de oldu. Ama oyuncu inanırsa seyirci de inanır. Ben yazarken de oynarken de sevgiyle inandım ve ekipçe bu işin üstesinden geldik. Her şeye rağmen yapmak ve başarmak dünyanın en büyük zevki.
Kadınların günümüzde yaşadığı zorlukların geleceğin bir parçası olacağına inanıyor musunuz?
Kadınlar adına değişeceğini umduğum, değişmesini çok istediğim, değişeceğini hiç sanmadığım şeyler var. Oyunda buna dair seçimlerin bazılarını uyarıp sarsmak için bazılarını güldürmek için bazılarını gücü hatırlatmak için yerleştirdim. Açıkçası seyircilerin sahiden “böyle mi olacak” diye düşünmesini istedim.
Oyunun hem yazarı hem de başrolü olmanın zorlukları var mı?
Daha önce iki kişilik, üç kişilik oyunlar oynadım ama tek başına olmak benim de ilk defa deneyimlediğim bir şey. Çok keyifli bir yandan ciddi bir konsantrasyon ve enerji gerektiriyor. Boş bırakabileceğiniz kaçacağınız tek anınız yok. Kendi yazdığım metni oynadığım için oyun çok benim, cümleler çok benden. Bu hem avantaj hem de Zeynep’ten ayırma anlamında zorlukları var. İki adım sonrasını bile planlayıp o andaymış gibi kalmanız gereken durumlar oluyor ya da aksiliği önceden sezip düzeltmeniz gereken teknik durumlar oluyor. Olabilecek her şeye hazır ve sakin olmak gerekiyor. Neyse ki sabırla tüm olasılıklara çok çalıştık.
2042'YE BUGÜNDEN BAKMAK
Tiyatro sahnesinde alışılagelmişin dışına çıkan ‘En Güzel Parçam’ gelecekte geçen bir aşk hikayesi olsa da anlatmak istediği kadın erkek ilişkilerinin çok ötesine uzanıyor. Teknolojinin hayatımıza getirdiği gelişime rağmen insanlığın toplumsal normlar konusunda bir arpa boyu yol alıp alamayacağını sorgulatıyor. 2042 yılında geçen oyun detaycılığı ile sizi içine alıyor. İzleyiciye tek kişilik oyun olduğunu unutturuyor.. Çünkü yapay zekanın dışında başka karakterler de var. Evdeki buzdolabı ve kahve makinesi gibi elektronik aletler konuşuyor, hatta birbirleriyle flört ediyor.