Maximum Uniq Box’ta 9 Nisan akşamı BKM Organizasyonu ile sahne alan Palaye Royale, sahnedeki teatral enerjileri, seyirciyle kurdukları samimi bağ ve yıkıcı derecede yüksek performanslarıyla İstanbullu müzikseverlere özel bir gece yaşattı. Amerika turnesinin ardından İstanbul’u Avrupa turnelerinin ilk duraklarından biri olarak seçen grup, konserlerinden bir gün önce gelip şehri karış karış gezdi. En sevdikleri yiyeceklerden Türk usulü dondurma yemeye koştular! Grup, Türkiye’deki hayran kitlesinin büyüklüğünden oldukça etkilenmiş durumda. Zaten Spotify verilerine göre İstanbul, Palaye Royale’in en çok dinlendiği üçüncü şehir. Bu bağın sebebini tam olarak kendileri de açıklayamıyor. Grubun solisti Remington Leith ile kısa ama oldukça içten bir sohbet gerçekleştirdik.
Yeni albümünüzden sahnede çalmaktan en keyif aldığınız şarkı hangisi ve neden?
Kesinlikle “Death or Glory” ve “Showbiz”! Enerjileri çok yüksek ve seyirciden gelen tepkiyi hissetmek, o şarkıları sahnede çalmayı bizim için inanılmaz keyifli hale getiriyor.
Müziğinizde teatral bir tarz hissediliyor. Şarkı üretirken görsel unsurları da düşünür müsünüz?
Her şarkı yazdığımda, kafamda hemen bir klip de canlanıyor zaten. O yüzden evet, oldukça görsel düşünüyorum diyebilirim.
Sanatınızı sadece müzikten öte, bir yaşam biçimi olarak tanımlıyorsunuz. Palaye Royale olarak dünyayla paylaşmak istediğiniz temel mesaj nedir?
Eğer insanlara bir mesaj vereceksek, bu kesinlikle şu olurdu: Kim olmak istiyorsan, korkmadan o kişi ol. Farklı ve özgün olmaktan korkma. Çünkü bir insanın bu hayatta sahip olabileceği en güzel şey bu.
Yıllar içinde kimliğiniz ve vizyonunuz sizce nasıl evrildi?
Sürekli değişiyor, sürekli evriliyor. Ve açıkçası nereye gideceğini asla tam olarak bilmiyorum ama bu belirsizlik bile beni heyecanlandırıyor.
Türkiye gibi kültürel çeşitliliğe sahip yerlerde konser vermek müziğinizi nasıl etkiliyor? Yeni kültürlerle karşılaşmak yaratıcılığınıza nasıl yansıyor?
Her yeni şehirden ilham alıyoruz; yemekten modaya, mimariden insanlara kadar. Farklı kültürleri deneyimlemek bizim için büyük bir şans. Bu yolculukta bize eşlik eden hayranlarımıza ve müziğimize minnettarız.
Spotify verilerine göre İstanbul, Palaye Royale dinleyicileri arasında üst sıralarda. Şehirle kurduğunuz bu bağı siz nasıl tanımlarsınız?
Açıkçası bunu ben değil, İstanbul’daki hayranlar anlatmalı! İstanbullu dinleyicilerin bizi bu kadar sahiplenmesini tarif etmek zor ama biz onları çok seviyoruz ve tekrar sahneye çıkmak için sabırsızlanıyoruz.
Hayatınız bir şarkı olsaydı, hangi şarkı olurdu ve neden?
Bu zor bir soru çünkü hayat tek bir şarkıyla özetlenemez. Hayat karmaşık, güzel, depresif, yürek burkan, bunaltıcı ve bazen tam anlamıyla kafayı yedirten bir şey. O yüzden belki bir senfoni ya da bir opera olabilir!
Müzik endüstrisi sürekli değişiyor. Bu ortamda kendi estetik anlayışınızı nasıl koruyorsunuz ve geliştiriyorsunuz?
Biz ne yapmak istediğimizi biliyoruz ve geçici trendlerin müziğimizi ya da tarzımızı etkilemesine izin vermiyoruz. Bu sektörde her gün yeni bir “moda” çıkıyor ama biz her zaman kendi iç sesimize ve bizi mutlu eden şeye odaklanıyoruz.
Konserlerinizde seyircinizin hangi hislerle ayrılmasını istersiniz?
Amacımız her zaman unutulmaz bir gösteri sunmak. Seyircinin aklını başından alıp yüzünde kocaman bir gülümsemeyle konserden ayrılmasını istiyoruz. Sadece güzel bir gece geçirmenizi istiyoruz, hepsi bu.
İstanbul Maximum Uniq Box’ta sahne aldınız. Nasıldı?
Sahnede deli gibi eğlendik ve hep birlikte çıldırdık!