Aslı BARIŞ
Doğum gününüzdeki dansınız, enerjik tavrınız sosyal medyada çok paylaşıldı, manşetlerde yer aldı ve hepimize mutluluk verdi. Bu ‘Haldun Dormen enerjisi’nin kaynağı nedir?
İnsan sevgisi, hep umutla yaşamış olmam ve işimi delice sevmem.
Pek de mutlu etmeyen başka bir açıklamanızla devam edelim. Yakın zamanda verdiğiniz bir demeçte “Artık sahneye çıkmayacağım” dediniz. Bu doğru mu? Neden böyle bir karar aldınız?
O kadar çok kez sahneye çıktım, o kadar değişik roller oynadım ki tatmin oldum sanırım ama tiyatro benim için çok önemli olduğundan dolayı tiyatroyu hiçbir zaman bırakmıyorum. Yönetmen ve bir tiyatro hocası olarak var gücümle çalışıyorum ve çalışmaya devam edeceğimi umuyorum. Bu da bana zaten yeterli geliyor.
Sanat hayatınızda 70’inci yılı devirdiniz, yakın zamana kadar sahnedeydiniz. Ayda 20’nin üstünde sahneye çıktığınız oldu. Sahneye çıkmamanın içinizde bir boşluk yaratacağından endişe ediyor musunuz? Seyircilerinizi özlemeyecek misiniz?
Seyircilerimi her zaman özlüyorum fakat çok şükür onlarla sürekli iletişim halindeyim. Seyircilerimden hiçbir zaman kopmadım. Onların da benden kopmayacağını umuyorum.
Neler yapmayı planlıyorsunuz bu boşalan zamanda?
Boşalan bir zamanım yok ki. Sürekli ders veriyorum ve oyun sahneye koyuyorum. Birazcık boşluk
bulunca da bir şeyler yazmaya çalışıyorum.
Dormen Akademi ile devam edelim. Haldun Dormen nasıl bir öğretmen?
Benim öğretmenliğim biraz değişik galiba. Ben öğrencilerimin beni ilk önce dost, her şeylerini anlatabilecekleri bir ağabey, dertlerine ortak olabileceğim bir arkadaş olarak görmelerini sağlayıp bundan yola çıkarak onlara öğretebilirsem bir şeyler öğretmeye çalışıyorum. Tabii bu arada onlardan da çok şey öğreniyorum.
Bugüne kadar yüzlerce öğrenci yetiştirdiniz. Söyleşilerinizin, konuşmalarınızın çoğunda yeni nesle karşı umutlu bir tablo çiziyorsunuz, “Gençler umudumuzdur” diyorsunuz. Yeni jenerasyonun tiyatroya yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok şükür benden bir şeyler öğrenmek isteyenlerin haddi hesabı yok. Ben de Dormen Akademi’yle birlikte onların isteklerine cevap vermeye çalışıyorum. Bence Türk Tiyatrosu şu anda çok iyi bir durumda. Yüzlerce harika yetenek önemli şeyler yapıyor. Alternatif tiyatrolar benim için Türk Tiyatrosu’nun en büyük umudu. Çünkü yeni yazarlar, yeni yönetmenler yetiştiriyor. Yazar yetiştirmek bence çok önemli.
Sormamın nedeni, özellikle pandemi sonrası pek çok oyuncu, Türk seyircisinin tiyatroya olan ilgisi konusunda karanlık bir tablo çizdi. Salonların boş olmasından yana şikayetçi olanlar çok… Siz nasıl değerlendiriyorsunuz durumu? Gelecek, yeni oyuncular için bu kadar karanlık mı?
Karanlık geleceklerden bahsedilmesinden hiç hoşlanmıyorum. Boş dediğiniz salonlar “Amadeus”, “Toz”, “Gelin Tanış Olalım”, “Dünyada Karşılaşmış Gibi” oyunlarla tıklım tıklım dolu gidiyor. Demek ki seyirciler beğenince oyunlar tıklım tıklım doluyor.
Dormen Tiyatrosu kapanalı tam 20 yıl oldu. Bu hatırı sayılır bir süre ama hala eksiklik, bir burukluk oluşuyor mu bununla ilgili?
Hayır. Dormen Tiyatrosu görevini yaptı ve bir efsane olarak Tiyatro Tarihi’nde önemli bir yere oturdu. Hala ondan yola çıkarak onunla ilişkisi olan öğrenciler de ben de Dormen Tiyatrosu’nun bize açtığı yolda yürümeye çalışıyoruz.

HİÇBİR ZAMAN "DÖNMESEYDİM" DEMEDİM
Biraz başa sararsak… Tiyatro her zaman hayatınızın merkezinde miydi?
Öyle galiba. Doğduğumdan beri gösteri sanatları benim tek amacım ve tek yaşama nedenim oldu.
Amerika’da eğitim aldınız, Yale Üniversitesi’ni bitirdiniz, Hollywood’ta çalıştınız… Sonra Türkiye’ye döndünüz. Orada da devam edebilirdiniz, bu kararı nasıl aldınız? “Dönmeseydim” dediğiniz oldu mu?
Açıkça konuşmam gerekirse “dönmeseydim” dediğim hiç olmadı. Çünkü ben Amerika’ya Türkiye’de iyi bir şeyler yapabilmek için gittim ve bunu da başardım galiba. Amerika’da çok şey öğrendim ama bu konuda fazla tevazu gösteremeyeceğim, birlikte çalıştığım Amerikalılar da benden çok şey öğrendi.
Sinema ve tiyatro arasında kaldınız. Neden tiyatro ağır bastı?
Bunun tam olarak nedenini bilmiyorum ama bastı işte. Gerçi sinemayı da denedim, oldukça başarılı filmler de yaptım. Hatta ödüller de kazandım ama sinema beni hiçbir zaman tiyatro kadar tatmin etmedi.
En severek oynadığınız rol hangisidir? Ben ‘Şahane Züğürtler’ oyunundaki Prens Mikael, olarak biliyorum ama bu durum değişti mi?
Değişmedi. Prens Mikael’i yakın bir dost ve çok inandığım bir kişi olarak gördüm ve öyle oynadım. Oyun bittiği zaman da bir yakınımı kaybetmiş gibi gerçekten çok üzüldüm. Tanrı bütün oyunculara Prens Mikael gibi roller versin.
Bugüne dek Türk tiyatrosuna sizce en çok kim yön verdi?
Tabii ki Muhsin Ertuğrul. Onun sayesinde tiyatro saygın bir meslek haline geldi.

ÜZÜNTÜLERİMİ HERKESE GÖSTERMEKTEN HOŞLANMIYORUM
Bir başka röportajınızda hiç göz yaşı dökmediğinizi söylüyorsunuz. Bu hâlâ geçerli mi?
Evet bu fiziksel bir şey galiba. Üzüntülerimi herkese göstermekten hoşlanmıyorum. Onlarla kendim başa çıkmayı tercih ediyorum.
Bir de yazarlık yönünüz var… Son kitabınız ‘Yaşlanmaya Vaktim Yok’ aslında başlık itibariyle tüm durumu özetliyor. Yeni projeleriniz neler, yeni kitaplar yolda mı?
Dediğim gibi boş vakit bulunca bir kitap daha yazarım herhalde. Şu anda ufukta böyle bir ışık görünmüyor ama hiç belli olmaz.
Şöyle bir sözünüz var: “Her yaşın kendine göre bir güzelliği yoktur. Yaşamayı bilenler her yaşın pek güzel olmadığını düşünmeden de hayatın tadını çıkarabilirler.”Her şeye rağmen, hayatın tadını nasıl çıkaracağız?
Yaşamak güzel bir şey. Hem de çok güzel bir şey. Bütün olumsuzluklara rağmen işlerin iyi tarafını görmek hem bize mutluluk verecek hem de etrafımıza iyilik ve ümit saçmamıza neden olacaktır.
Bir yaşayan efsane olarak, size göre başarının sırrı nedir?
Umudunu hiçbir zaman yitirmemek, yaşamın tadını bilerek istediğin yolda azimle yürümek. İnsan azmi gerektiği gibi kullanılırsa her zaman olumsuzlukları ortadan kaldırmaya yetecektir.