Helin KAYA
Geçmişte reklamcılık sektöründe ilerlerken kariyerinizde bir değişikliğe gidip gastronomi alanına yöneldiğinizi görüyoruz. Dönüşüme neden ihtiyaç duydunuz, nereden geliyor bu yemek aşkı?
Yemek aşkım üniversiteye dayanıyor. Üniversitede çok hoşlandığım bir kız vardı. Ama utandığım için konuşamıyordum. Bir gün bir arkadaşım ‘sevdiği bir tatlı yap sınıfta dağıt, belki hoşuna gider tanışırsınız’ dedi. İlk böyle girmiştim mutfağa. Reklamcılıktan gastronomiye geçişimi tetikleyen şey ise öleceğimi fark etmem oldu. Özellikle çok yakınlarınızdan birini kaybedince ölümlü olduğunuzu, daha iyi anlıyorsunuz. Tam bu aydınlanmayı yaşadığım dönemde de her beyaz yakalı gibi işimle ilgili söylenmeye ve şikayet etmeye başlamıştım. Yemek yapmayı da çok seviyordum. Her şeye sıfırdan başlamak, moda tabirle benim için yeni bir ‘meydan okuma’ydı. Bu da hoşuma gitti açıkçası. Sonra bu işin eğitimini almak için pastacılık bölümüne yazıldım. Sonrasında kendi pastanemi kurmak istiyordum. Mezun olduktan sonra bir gün o dönemde staj yaptığım yerin sahibi geldi yanıma. ‘Ne işin var pastayla, dükkanla. Az çok biraz takipçin var git biraz sosyal medya ile uğraş” dedi. Benim de aklıma yattı, sonra kendi evinin şefi olup sosyal medyaya içerik üretmek daha keyifli geldi.
Geçtiğimiz günlerde ilk kitabınız ‘Kalori Alacaksan Buna Değecek’ okuyucularla buluştu. Peki, bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Bundan 3 yıl önce ev sahibim Esamet Hanım’la bir gerginlik yaşamıştık. O gün de çatlak kurabiye yapmıştım. Beni takip ettiğini bildiğim için de kurabiyenin adını ‘Esamet’ koyup minik bir mani yazmıştım ona. Sonra insanlar bu konsepti çok sevdi. Kendi adına isteyen, sevdiceğinin adına isteyip evlilik teklifi edenler oldu. Böylece hayatımıza Ayşe’ler Zeynep’ler Elif’ler girdi… Bu sırada yemeklerin dedikodusunu anlatmaya başladım. Tiramisunun Roma’da bir genel evde bulunması, Antik Yunan’daki kızların Cheesecake’siz nikah masasına oturmaması, Yunanistan’la aramızdaki baklava krizinin neye dayandığı, yemeğin gıybeti, yemeğin kendinden çok sevildi. Bu sefer takipçiler sordukça ben araştırmaya başladım artık bir çeşit masalcı baba olmuştum. Sonra karşıma Düşbaz Kitap çıktı. Tüm kalori meleklerini, hikayelerini ve ipuçlarını tek kitapta toplayalım dedi. İyi ki de dedi. Ve ortaya ‘Kalori Alacaksan Buna Değecek’ çıktı.
Okuyucular kitabınızda hangi lezzetlerle karşılaşacak?
Kitapta 10 farklı kategori var. Cheesecake’ler, Choux Hamurlu Kalori Melekleri, Günahsız Minnoşlar, Kahvaltılık Minnoşlar, Kek & Muffin & Pasta’lar, Kurabiye & Shortbread’ler, Mereng’ler, Şerbetli Kalori Melekleri, Tartlar & Paylar… Ve bir kategoriye sokamadığımız diğer kalori melekleri. Toplamda 100 kadın ismine özel 100 kalori meleği var içinde.
Kitabın ismide bir hayli dikkat çekiyor, neden bu isimde karar kıldınız?
Benim felsefem bellidir. Günaha gireceksek hakkıyla girelim. Brownie yiyeceksek tereyağıyla, rafine şekeriyle yiyelim, abartmadan yiyelim, tam kararında yiyelim. Ancak ertesi gün bunun bedelini ödeyelim. Artık koşar mısınız, kabak detoksu mu yaparsınız? O size kalmış. Ben her zaman aldığım kalorinin ürküttüğüm metabolizmama değmesini isterim. Kalori tarikatımızın ana yasasında yer alan en temel madde der ki: ‘Ağzımızın tadıyla yemek en temel ilkemizdir.’ Tabii ki bu söylediklerim gibi sağlık problemleri olmayanlar için geçerli konular.
Yazılarınızda her bir lezzetin hikayesine değiniyorsunuz, bu sizin için neden önemli?
Bu tamamen benim dedikodu merakımdan geliyor. Her yemeğin tarihini araştırmak, dedikodusunu öğrenmek, gıybetini yapmak beni sonsuz mutlu ediyor. Tiramisuyu kim bulmuş? Şekeri, çikolatayı, yumurtayı, unu, çırpıp Brownie yapmak ilk kimin aklına nasıl gelmiş? Bunların hikayesini anlatmaya da bayılıyorum. Kendimi artık masalcı baba gibi hissediyorum.
Yeni planlarınız neler peki?
Şimdiki hedefim Youtube kanalını büyütmek. Sonrası için de ‘Tam Patisserie’yi açma hayalim var. Umarım bir sonraki röportajı benim mekanda yaparız.