Başak Dizer TATLITUĞ
O, Prince… Michael Jackson’dan sonra gelen en ikonik pop yıldızı hatta mega starlarından biri. Peki onu bilmeyen, tanımayan nesle nasıl anlatmalı? Nereden başlasak, nasıl anlatsak? Beş-altı farklı enstrüman çalmasını sağlayan müzisyenliğinden mi dem vursak? 40 yıla sığdırdığı ışıltılı kariyerini tarfi etsek? Yönetmenliği mi, oyunculuğu mu? Büyük bir yapım şirketine karşı kafa tutan kapı gibi duruşu mu? Yoksa onu ikonik yapan birbirinden farklı kostüm ve kıyafetleri, hayret verici stilini mi?
Aurası, bakışları, hareketleri dahil her şeyi bir bütün olarak onu benzersiz kılıyordu. 18 yaşından ölene kadar, yani en başından sonuna, taklit edilemeyecek kadar "kendine has” bir stile sahipti Prince.
Oldukça uçlarda, orijinallik ve çekicilikte… Rahatsız edici olmakla, seksi olmak arasında cesurca gelip giden bir stardı o…
Şu an bile "Haydi gençler örnek alın” denemeyecek kadar aykırı, anti-moda, anti-trend asla sıradan olmayan bir idol.
O zamanlarda ilk olarak neredeyse hiçbir afro-amerikan gencinin cesaret edemeyeceği bir şekilde kendini lanse etmiş.
Her tarızyla yeni bir moda akımı yaratacak kadar inovatif ve siz ondan sıkılmadan kendinden sıkılıp yenilik yapacak kadar da dahi bir mega star.
Müziğinden burada uzun uzun bahsedemeyeceğim maalesef, çünkü zaten yazarak da anlatılamayacak kadar güzel. Albümlerine, şarkılarına, konser kayıtlarına aşina olan, yani bilen bilir diyeceğim. R&B, rock, pop ve disko müziğinin prensinin doğal çekiciliğini destekleyen aykırı duruşundan bahsetmek isterim.
Onu asi ve aykırı yapan sadece kıyafetleri değil anlayacağınız.
Konserleri dahil her fırsatta dile getirdiği "Warner müzik şirketinin kölesiyim” isyanı ve açıklamaları uzun seneler sürmüş. Attığı imza nedeniyle kendine telaffuz edilemeyen sembolik yeni bir isim bulan ve bu isim ile yeni albüm çıkaran ve konserlerinde yanağına yazdığı "slave/köle” yazısı ile bu duruşunu hep desteklemiş.
1980-84 yıllarında artık "Prince-mania” oturmaya başlamış ve onların değimiyle "prince gibi giyinmek” aykırı olmak dikkat çekmek demek olmuş.
Trençkot, fırfırlı gömlek ve kabarık saçlar olmazsa olmaz… Be tabii bir de topuklu ayakkabıyı unutmamak lazım. Hemen hemen her zaman topuklu ayakkabı giyen Prince, "boyum kısa olduğu içim değil kadınlar topuklu ayakkabı sevdiği için giyiyorum” diye açıklamada bulunmuştu. Şu anda bile erkeklerin topuklu giymesi tartışılırken, düşünün, Prince bunu 80’lerde yapıyor…
Funk, rock, R&B, soul ve pop çeşitliliğinde yaptığı müzik dışında albüm kapaklarındaki şık çıplaklık ve konserlerindeki avangard ve hiçbir zaman sıkıcı olmayan deneysel görüntüsü onu diğerlerinden ayırmış ve ikonik yaptı. Justin Timberlake, Madonna, Pharrel Williams’ı gibi onlarca pop sanatçısını stili ile de etkileyen gerçek bir megastar o...
"Kıyafete ihtiyacım yok, kıyafetten nefret ederim” derken ne kadar ironik olduğunu size en iyi, "incilerin, pırlantaların tüylerin Prensi”nin sahnedeki kostüm ve kombinleri anlatacaktır. Bunun için onun sahnedeki süzülüşünü ve performansını izlemek şart.
Hiçbir cinsiyete ve ırka ait olmayan hissi veren feminen/androjen bu adam, sanatsal saçları, genç Hintli bir erkeğin göz makyajı ve kırpıştırdığı iri gözleriyle ve soluksuz izlenen danslarıyla kendi fantastik kişiliğini, hayallerini ve aslında bize söylemek istediklerini 17 yaşından beri ifade ediyordu. İfade özgürlüğünün, cinsiyetsizliğin konuşulduğu bu dönemlerin yolunu açtı, belki de hiç aklında böyle bir şey yokken… Sadece kendini istediği gibi ifade etmenin peşindeyken…
Gençliğinde geceleri "Purple Rain” eşliğinde uyuyakalan bizler için oldukça hüzünlü bir kutlama bu… Bu dünyadan Prince geçti, doğum günü kutlu olsun…