Seyircinin ekranlarda görmeyi sevdiği bir oyuncusunuz. Biraz başa sararsak, tüm bu hikaye nasıl başladı?
Kendime dair hatırladığım ilk anıdır taklitler yaparak etrafımdaki insanları güldürmem, eğlendirmem. Çocuk yaştan itibaren bu durumu hep sevdim ve bu yoldan da başka bir yola hiç sapmadım. Başka bir iş düşünmedim. Zaten ağaç yaşken eğilirmiş, oyuncu ya da tiyatrocu olacağım belliymiş... Sonrasında da ne ilkokulda, ne ortaokulda, ne de lisede hiçbir zaman tiyatroyu bırakmadım. Hatta önceliğim hep tiyatro yapmak oldu. Konservatuvar sınavlarına da girdim; kazanamasam da 2008 yılında akademiye girip dört yıl da bu işin akademik eğitimini aldım. Aynı zamanda tiyatrolarda oynamaya da devam ediyordum... Anlayacağınız tiyatro kendimi bildim bileli hayatımda vardı.
Komediye hep ilgili miydiniz?
Seyrettiğim şeyler arasında komedi türünde olanlar beni daha çok etkiler, heyecanlandırır, mutlu ederdi. Kendimi o komedyenlerin yerine koymayı çok severdim. Nejat Uygur, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Levent Kırca, Gazanfer Özcan, Ferhan Şensoy...
Onların oyunlarından, hikâyelerinden, okulda arkadaşlarımla birlikte hep kısa oyunlar hazırlardık. Eminim ki benim o yaşda yaptığım gibi şimdiki tiyatroya, komediye meraklı küçük kardeşlerim de bizim skeçlerimizi veya canlandırdığımız herhangi bir şeyi izleyip sonra kendi aralarında oynuyorlardır. Zaman da böyle bir şey; onlar da büyüyüp, buna hayatlarını adayanlar da başka çocuklara örnek olacaklardır. Ne mutlu! Her insanın hayata gelme sebebi, anlamı olmalı. Bunun ne olduğunu bilmeyen aramalı, bulamasa da aramalı. Belki de benim bu dünyada olma sebebim insanlara bir nebze mutluluk ve neşe verebilmektir.
Dram veya gerilim gibi yapımlarda sizi göremiyor oluşumuz bir tercih o halde?
Oyunculuğa çok iştahlı birisi olarak benim böyle bir ayrımım yok. Şimdiye kadar bu sorduğunuz türde işler çok teklif edilmedi. Oysa ben dram da oynadım Tiyatro Pera'da. Sinemada ve televizyonda da dediğim gibi iştahlı bir oyuncu olarak beni heyecanlandıran herhangi bir rolü türüne bakmaksızın oynamak isterim.
Bir röportajınızda Güldür Güldür Show için “Hep içinde olmak istediğim bir proje” diyorsunuz. Oyunculuk serüveninizde nasıl bir yerde?
Eğer bir kariyerimden bahsedeceksek Güldür Güldür Show kariyerimin ilk, en uzun, en görkemli, en keyifli, en güzel işi! Nereye kadar devam eder? Ben ne kadar olurum? Umarım son anına kadar yer alırım ve uzun yıllar seyircimizi güldürmeye, onları bir nebze sıkıntılarından uzaklaştırmaya aracı olabilirim. Bu televizyon klasiği işin sonrasında da umarım bu işten daha büyük bir işle, bu işten daha da etkili bir işle yine seyircimizin karşısında var olabilirim.

Oldukça dinamik ve enerjinizin hep yerinde olması gereken bir iş sizinkisi. Kendinizi sürekli motive etme durumu bir yerde yoruyor mu sizi?
Yoğun tempoda çalışıyoruz; provalar, çekimler, turneler… Sonra yine aynı döndü. Bu sürekliliği sağlayabilmem için tabi ki sağlıklı olmam, kendime dikkat etmem, sesimin, nefesimin, vücudumun, ruh halimin iyi olması gerekiyor. Sahneye çıktığımda kafamda ya da bedenimde soru işareti olmaması gerekiyor, yoksa tökezlerim. Tökezlersem seyirciye ayıp olur. Daima verebileceğimin en iyisinden fazlasını vermeliyim. O tiyatrodan 'gelmeye değdi' diyerek çıkmalılar. Bunun için düzenli ve dikkatli yaşamaya gayret gösteriyorum. Onun dışında evet yorucu, yoruluyoruz elbette ama bu işin keyifli taraflarını, eğlenceli taraflarını ve bu yorgunluğun tatlı yorgunluk olduğunu kendime hatırlatıyorum sürekli.
Bir de taktik geliştirdim biraz da zorunluluktan olsa gerek; yorgun olabileceğim anlarda bir nevi hareketli dinlenme yaparak yorgunluğumu gideriyorum. Karamsarlığa kapılmıyorum, iyi şeyler izleyip, okuyup, zamanımı olabildiğince iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Hayatıma iyi insanları dahil ediyorum. Bu şekilde hayata baktığınız zaman, zaten bırakın yorgun olmayı, bu bahsettiğiniz motivasyon kendiliğinden gelmiş oluyor.
Değinmeden geçemeyeceğim, geçen sene 45 kilo vererek epey konuşulan bir isim oldunuz. Tüm bu zayıflama süreci psikolojiniz ve kariyerinizi etkiledi mi?
Kariyerimi değil ama sahnede sempatik ve komik olma etkimi azaltır mı diye bir kaygıya kapılmıştım açıkçası. Çünkü bir yaz tatilinin ardından yeni sezona başladığımızda bu kilo farkı çok belirginleşmişti. Neyse çok şükür kaygılarım boşa çıktı. İzleyicimizin bence gözü alıştı diyebilirim. Bazı bazı “Eski haliniz daha komikti şişmanken size daha çok gülüyorduk” diyenler oluyor. Benim açımdan ise durum farklı: Sağlıklı olmak, eski fazla kilolarımdan kurtulmuş olmak bana hem işimdeki yorgunluğumun azalmasını sağladı hem de alışık olmadığım pek hatırlamadığım bir fizik ve enerji ile çalıştığımda bunun oyunculuk yelpazemi daha da genişleteceğini gördüm. Bu da yine daha farklı rollerde de oynayabilmek adına iyi bir adım olmuş oldu.
Röportajımızın sonuna gelmişken, seyirciyi bu kadar güldüren bir ismi gerçek hayatta en çok kim güldürür diye sormak isterim.
En başa Kemal Sunal'ı koyarım, herhalde bu ülkeyi ondan daha fazla güldürebilen biri olmamıştır. O bizim çok kıymetlimiz... Bizim programda Uğur Bilgin'e, Erdem Yener'e sahnede çok gülüyorum. Elbette Cem Yılmaz'a oldum olası çok gülüyorum. Feyyaz Yiğit, Giray Altınok'a gülüyorum ve çok takdir ediyorum. Yolları şen olsun, bir sürü güzel işlere imza atsınlar... Bir de Güldür Güldür Show'da İbrahim'i oynayan bir arkadaş var, ona da gülüyorum. Son olarak, çocuklarım Kemal ve Uygar'a epey bir gülüyorum.