Fatoş BOZKUŞ
Ramazan ayının yaklaşmasıyla birlikte markalar ticari iletişime başlayacak. Peki, bu dönemde reklamlar nasıl olmalı? Geçmişte olduğu gibi Ramazan’da ailece mutlulukla yenilen iftar yemeklerini içeren reklamlar, neşeli cıngıllar, hamaset dolu mesajlar mı göreceğiz yine? Bu soruyu reklam sektörünün yakından tanıdığı Türkiye’nin önemli iki iletişim stratejistine sordum.
Afet dönemlerinde şirketlerin çok sevdikleri reklamveren kimliğinden sıyrılarak kurumsal vatandaşlık bilinciyle düşünmeleri ve her zamankinden daha derin bir hassasiyetle hareket etmeleri gerektiğini söyleyen marka ve iletişim danışmanı Ahmet Akın dışarıdan bakıldığında “çok da zor olmasa gerek” gibi gözükse de, birçok büyük kurumun önemli hatalar yaptığını söylüyor.
İYİ NİYET YETERLİ DEĞİL
Genelde geçerli olan “Önemli olan iyi niyet” söyleminin afet dönemlerinde anlamlı olmadığını ifade eden Akın, “Kimse kurumların “aslında” ne kadar iyi niyetli olduğunu tahmin etmek durumunda olmadığı için, burada gerçekten önemli olanın iyi niyetten önce markaların söz ve davranışlarının kitleler üzerindeki etkisi olduğunu unutmamamız gerekiyor” diye konuşuyor.
TV ve outdoorda olan yanındayız mesajlı reklamların nasıl bir faydası olduğunu anlamadığını ve bu tarz iletişimin sosyal medyada yapılması gerektiğini belirten iletişim stratejisti ve That’s it kurucusu Haluk Sicimoğlu ise bu dönemde yapılan reklamların sektörün 150 yıl öncesindeki haline dönmesi gerektiğini savunuyor. “Ürünle ilgili bilgi veren, kampanyayı anlatan, faydadan bahseden reklamlarla yetinmek gerektiği görüşündeyim. Duygusallığa yer verilmemeli” diye konuşan Sicimoğlu, bu dönemde başka bir konuya eğilen, örneğin çevreyle ilgili bir projeyi anlatan reklamların da yapılmaması gerektiğinin altını çiziyor.
AKIL TUTULMASI
Mücevher gibi lüks ürün markalarının televizyonda reklam yapmak yerine sosyal mecrada hedef kitle odaklı iletişim yapmasının şu dönemde daha doğru olacağını aktaran Sicimoğlu konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Bu dönemde mutluluk ya da mutsuzluk hikayelerinin anlatıldığı reklamların yapılmasını doğru bulmuyorum. İnsanların duygu tellerinin şu anda çok gergin olduğu unutulmamalı. Ayrıca ‘destek oluyoruz’, ‘birlikte iyileşiyoruz’ gibi mesajları da samimi bulunmuyor. Bu dönemde hamaset mesajları da çaresizlik göstergesi olarak algılanabilir. Cıngıllar bir müddet kullanılmayabilir. Ama markanızın simgesi olan görüntü ve ses sembollerinin kullanılabileceğini düşünüyorum. Örneğin sizin markanızda gülen bir kadın varsa onu kullanmakta bir problem olmayacaktır.”
İletişim sektöründeki profesyonellerin bu dönemde hızlı karar vermekten uzak durması gerektiğinin de altını çizen Sicimoğlu, depremle ilgili bazı çalışmalarda akıl tutulması gördüğünü, reklamcının görevinin halim selim düşünmek ve akıl tutulmalarına kapılmamak olduğuna da vurgu yapıyor.
Yapılan dayanışma kampanyalarında tavrın da önemine değinen Sicimoğlu, Beşiktaş-Fenerbahçe maçında sahaya atılan oyuncaklar her ne kadar çok paylaşılsa da doğru bir tavırla bunun yapılmadığını da sözlerine ekliyor.