Helin KAYA
‘’İlk Tiyatrom İlk Konserim’’ projesinin yolculuğundan bahseder misiniz?
Filiz Ova: Zorlu PSM olarak, Grubumuzun Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik vizyonu doğrultusunda tüm faaliyetlerimizde toplum için ortak değer ve fayda yaratmayı kendimize misyon edindik. Gerçekleştirdiğimiz konserler, müzikaller ve tiyatro oyunlarıyla kültür sanat izleyicilerinin dünyasını değiştirirken; aynı zamanda toplumsal fayda yaratacak projeler de her zaman gündemimizde. Toplumsal etkimizi daha fazla nasıl arttırabiliriz, insanların hayatlarına nasıl dokunabiliriz, bu konuda sektöre nasıl örnek olabiliriz diye düşünüyoruz ve aslında ‘’İlk Tiyatrom İlk Konserim’’ de bu düşünceyle ortaya çıkan bir proje. Tüm kalbimizle inanarak geçen yıl hayata geçirdiğimiz çalışmayı, yeni dönemde SosyalBen ve Türk Eğitim Vakfı ortaklığında ’Hepimizin Sahnesi’ mottosuyla gerçekleştiriyoruz. Geçen yıl olduğu gibi bu sene de insanların dünyasını değiştireceğimize inanıyorum.

Projenin Zorlu PSM için önemi nedir?
F.O: Bu projeyle, İstanbul’da dezavantajlı bölgelerde yaşayan hayatında hiç konsere ya da tiyatroya gidememiş yetişkinleri, gençleri ve çocukları, Zorlu PSM’deki konser ve tiyatro etkinliklerimizde ağırlıyoruz, insanların hayatlarında sanata daha fazla yer açmalarını sağlıyoruz, bu bizim için çok kıymetli. Çünkü, kültür sanat faaliyetlerinin empati kurmak, bir arada ve daha iyi şekilde yaşamak için dönüştürücü bir güce sahip olduğuna inanıyoruz.
Hedeflerinizden bahseder misiniz?
Filiz Ova: Geçen yıl projemiz Eylül ayında açılış konserimizle başladı ve haziran ayının sonuna dek devam etti. Projemizin ilk senesinde her yaştan, her kesimden, her cinsiyetten beş yüze yakın bireyin hayatına dokunmayı başardık. Çok güzel geri dönüşler aldık, etkinliklere katılan misafirlerimizin yüzündeki sevinci ve mutluluğu görmek, bizim için de tarifsiz bir mutluluk. Kültür sanat sektörünün öncü kurumlarından biri olarak, toplumsal, çevresel ve ekonomik eşitsizliklerin azaltılmasında dönüştürücü ve yol gösterici bir rol oynamayı hedefliyoruz. Sosyal sorumluluk projelerini odağına alarak, toplumsal etkisini artırmayı hedefleyen bir kurum olarak bu projeyi daha uzun yıllar devam ettirmeyi arzuluyoruz. 2030 yılına kadar 15.000’den fazla insanı kültür sanatla buluşturmayı hedefliyoruz. Tabii en büyük hayalimiz İlk Tiyatrom İlk Konserim projesini İstanbul’un dışına çıkarak tüm Türkiye’ye yaymak, uzun yıllar boyu ulaşabildiğimiz kadar insana ulaşmak, bunu canı gönülden istiyoruz.

Ece Çiftçi: SosyalBen Vakfı olarak, taşımalı eğitimde öğrenim gören, sosyo ekonomik ve sosyo kültürel dezavantajlardan dolayı akranları ile eşit imkanlara erişmekte zorluk yaşayan 7-13 yaş aralığındaki çocukların yeteneklerinin keşfedilmesi, güçlendirilmesi ve bu yeteneklerinin yönlendirilmesi adına 8 temel atölye üzerinden (spor, müzik, dans, yaratıcı yazarlık, kısa film ve fotoğrafçılık, oyun, icat, resim) çalışmalar gerçekleştiren bir sivil toplum kuruluşuyuz. Bu proje ile, çocukların kültür sanat aktivitelerin erişimlerine destek olma süreçlerinde nitelikli eğitimdeki eşitsizliklerin önüne geçmeye çalışarak, toplumsal cinsiyet, sosyo-ekonomik statü veya diğer tüm eşitsizlik kaynaklarına bağlı olarak ortaya çıkabilecek ayrışmaları aşmak ve çocukların bu aktivitelere ulaşmalarına olanak sağlamayı hedefliyoruz. Biliyoruz ki toplumsal olarak kalkınma, çocuklarımızla paylaşacağımız ve onların ufuklarını açmalarına olanak sağlayacak etkinlik, çalışma ve buluşmaların sürdürebilirliği ile mümkün.

Banu Taşkın: Kültür ve sanat, insanlığın ortak mirasıdır. Bazen maddi zorluklar, bu mirasa erişimi kısıtlayabilir. Bu noktada, bir adım öne çıkarak bu zorluğu aşmak için Zorlu PSM ile yan yana geldik. "İlk Tiyatrom İlk Konserim" projesi, bu zorlukları fark edip, çözüm üretme gayreti içinde olan bir iş birliğinin ürünüdür. Dezavantajlı şartlara sahip gençlerimizin, kültür ve sanat etkinliklerine katılma şansını artırmak için birlikte bir adım attık. Bu adım, gençlerimize sadece seyirci olma şansı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bir dünya görüşünü, sanatın içsel gücünü ve onun hayatlarımızı nasıl zenginleştirdiğini keşfetme fırsatı veriyor.
İstanbul’daki her bölgeden insanı sosyal hayata kazandırmak projenin temeli. Peki, ülkemizde bu hareketliliğin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
E.Ç: Elbette yeterli değil, bu doğrultuda sivil toplum ekosistemine, dayanışmaya ve birlikte bir değer ortaya koymaya çok ihtiyacımız var. Bunun için de sorunun kendisine yönelik çözüm yaratma anlayışı, sorunu etkin bir metotla ele alıp çözüm yollarını her daim bir adım ileriye götürmek hepimizin elini taşın altına koymasıyla mümkün.
Bireyin küçük yaşlarda kültür-sanat etkinlikleriyle tanışması gelişimine ne tür katkılar sağlıyor?
E.Ç: Kültür ve sanat aktiviteleri çocukların bütüncül gelişim alanlarına destek oluyor. Bununla birlikte çocukların kendilerini ve yeteneklerini tanımasına, öznel iyi oluş ve sosyal gelişimlerine destek olması açısından da ayrı bir değer. Ancak özellikle ülkemizde bu aktivitelere katılmalarının çocukların akademik performansına olumsuz etki edeceğine ve ders çalışma vakitlerini azaltarak başarılarına olumsuz olarak yansıyacağına dair bir ön yargı var ne yazık ki. Yapılan araştırmalar ise tam tersine işaret ediyor, müfredat dışı aktivitelerin (yani çocukların kültür-sanat etkinliklerine erişimleri, bu alanlarla ilgilenmeleri) çocukların yaratıcı düşünce ve zihinsel gelişimini sağlamak suretiyle ders başarılarına ve notlarına da olumlu etki sağlıyor. Etkinliklere erişimlerinin sağlanması; çocukların hayal güçlerine katkı sağlaması, meslek seçimlerinde rol model ilişkilerinin kurulmasının sağlanması, sahne önü sahne arkası gibi birçok noktada farklı alanların da olduğunu gözlemlemeleri ve buna ek olarak toplumsal katılım gibi alanlarda spesifik bir olumlu katkısının olduğunu söyleyebiliriz.

Ülkemiz gençlerinin imkansızlıklar sebebiyle yaşadıkları psikolojik sorunlar, özellikle son dönemde büyük bir artış gösteriyor. Bu durumun eğitim hayatına nasıl yansıdığını gözlemliyorsunuz?
B.T: Ekonomik imkansızlıklar gençlerimizin iyi olma halini olumsuz yönde etkileyebiliyor ve bu durumun eğitim hayatına yansımaları da görülebiliyor. Öğrencilerde motivasyon eksikliği, kaygı, stres gibi sorunlarla başa çıkmakta zorlandıkları gözlemlenebiliyor. Bu durum öğrenme başarısının düşmesine, gençlerin geleceğe umutsuz ve karamsar bakmalarına neden olabiliyor. Ailelerin maddi sıkıntılar içinde olması, gençlerin eğitim, sosyal ve kültürel olanaklara erişiminin kısıtlı olması, eğitim materyallerine, ders kitaplarına, teknolojik imkânlara, internet bağlantısına ulaşmakta yaşanan zorluklar, öğrencilerin eğitimlerine odaklanmak yerine temel eksikliklerle mücadele etmelerine sebep olabiliyor.
Sanatın iyileştirici gücü bu noktada nasıl devreye giriyor?
B.T: Sanatın iyileştirici gücü bu noktada önemli bir rol oynayabilir. İçinde bulunduğumuz çağda, maddi imkanlar kültürel ve sosyal aktivitelere katılımı belirleyici bir faktör haline getirebiliyor. Gençlerimiz sanatsal faaliyete ayıracak ne vakit ne de finansal imkan yaratabiliyor. Ancak biz, bu durumu değiştirmek adına var gücümüzle çalışıyoruz. Yaptığımız sosyal etki analizinde, TEV bursları ile desteklenen öğrencilerimizin sosyal hayata katılımındaki oran – kontrol grubunda kıyasla %80 daha fazla kültürel etkinliklerin içinde olabiliyorlar.