Naughty Dog tarafından geliştirilen ünlü video oyunu serisine dayanan HBO Orijinal drama dizisi ‘The Last Of Us…’ Kordiseps adlı bir mantar kaynaklı salgının dünyayı ele geçirmesinin yirmi yıl sonrasında geçiyor. Medeniyetin çöküşünün ardından, hayatta kalmak artık yalnızca fiziki bir çaba değil; etik, duygusal ve vicdani bir mücadele. Yedi bölümden oluşan bu sezon “Her Yolun Bir Bedeli Var” sloganıyla geliyor ve hayatta kalmanın ötesinde, karakterlerini öfke, intikam ve adalet gibi daha sert temaların içine sürüklüyor.
Herkes sevdikleri için savaşıyor
KAITLYN DEVER: Abby
Kaitlyn Dever için The Last of Us evreni, yıllardır gündeminde olan bir projeydi. Şimdi ise Ellie’nin kaderini sarsacak Abby karakteriyle dizinin merkezine yerleşiyor. Abby karakterinin başlangıç noktasının kırılganlığı olduğunu vurgulayan oyuncu, dizinin bu yönüyle oyundan ayrıştığını düşünüyor: “İlk bölümde Abby'yi çok duygusal olarak savunmasız bir halde tanıyoruz. Oyunda bir anda Abby olarak oynamaya başlıyorsunuz, ama dizide bu karakterin duygusal kökenini görme fırsatı var. Onun öfkesinin ve kızgınlığının nereden geldiğini anlamak için bu kırılgan hali çok değerliydi.”
Kaitlyn’e göre Abby, sadece güçlü değil, aynı zamanda derin bir yasla baş etmeye çalışan biri. Bu nedenle oyunculukta “dürüstlük” ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmaya çalıştığını söylüyor: “İnsanların benim sadece bir karakteri canlandırdığımı ayırt edebilmesini umuyorum. Olumsuz yorumlar beni bu rolü oynamaktan asla vazgeçiremezdi.”
Kıyamet sonrası bir senaryoda hangi becerilerde iyi olduğunu sorusuna ise gülümseyerek cevap veriyor: “Ateş yakmakta ve biftek pişirmekte iyiyim. Koşmakta da fena değilim. Ama dövüş konusunda rüyalarımda bile başarısızım!”
Ironik bir detay ise, dizinin ilk masa okumasında Ellie rolü için düşünülmesiydi. Şimdi ise Ellie’nin en büyük düşmanı Abby’yi canlandırıyor. “Bence bu dizide kötü karakter yok. Herkes sevdikleri için savaşıyor. Abby de onlardan biri,” diyor Kaitlyn.
İyi bir lider topluma saygı duymalı
GABRIEL LUNA: Tommy
Tommy, ilk sezondan bu yana The Last of Us’ın en çok değişen karakterlerinden biri. 2. sezonda artık bir baba, bir lider ve bir eş olarak karşımızda. Gabriel Luna, karakterin içsel çelişkilerini anlamak için önce sevgiyle başlamak gerektiğini söylüyor: “Tommy aslan ve kuzu gibi. Dışarıya güçlü görünmeliyiz çünkü toplumun bize güvenmesi gerek. Ama içeride korku da var, kırılganlık da.”
Tommy ile Maria’nın ilişkisi, kıyamet sonrası bu karanlık dünyada nadir rastlanan bir umut simgesi. “Bu hayatta kalabilmiş herkesin en büyük mücadelesi bu,” diyor Luna. “İçinizde kalan son insanlık kırıntılarını bir kuş gibi avuçlarınızda tutmalısınız, bir mum gibi korumalısınız.”
Luna’ya göre liderlik, empati ve saygıyla başlar: “İyi bir liderin yönettiği topluma saygı duyması gerekir. Maria bu konuda çok iyi. Artık sadece kendilerini değil, mümkün olduğunca fazla insanı kurtarmaya çalışıyorlar.” Dizinin merkezindeki çatışma temasının ise günümüz dünyasıyla doğrudan ilişkili olduğunu söylüyor. Ona göre The Last of Us, herkesin birbirini suçladığı bir düzeni anlatıyor ve bu durum, bugünün kriz dolu atmosferinde de karşılık buluyor: “Barışa şiddetle ulaşmanın ne kadar anlamsız olduğunu fark etmemiz gerekiyor.”
Sertlikten şefkate dönüşüm
RUTINA WESLEY: Maria
Maria, ilk sezonda disiplini ve sertliğiyle tanıdığımız bir karakterdi. Ancak şimdi, oğulları Benji’nin varlığıyla birlikte hem liderliği hem anneliği daha yumuşak bir temele oturuyor. “Bu çocuk onun için bir denge getirdi,” diyor Rutina Wesley. “Güçle birlikte şefkat, yumuşaklık geldi. Şimdi aile her şeyden önce geliyor.”
Wesley, liderlik tanımını açıkça ortaya koyuyor: “Lider bir kadın olmalı bence. Jackson’da da böyle. Gerçekten özel bir şey inşa ettik. Maria artık sadece kendi topluluğunu değil, sınırların dışındakileri de korumak istiyor.”
Kanada doğasında yapılan çekimlerden büyük etkilendiğini söyleyen Wesley, gerçek karlarda at binmenin, dublör sahnelerinin ve zorlu hava şartlarının rolüne katkı sağladığını belirtiyor: “Daha önce filmde hiç yapmadığım şeyleri yaptım. Las Vegaslı biri olarak karlar içinde oynamak benim için oldukça farklıydı.”
Maria’nın liderlik anlayışında kalpten yönetimin ön plana çıktığını söylüyor: “Artık daha yumuşak. Sığınmacıları kabul ediyor. Önceden kurallarla hareket ederdi, şimdi ise daha çok kalpten yönetiyor. Bu güzel bir değişim.”
Biz bu hikayeye inanıyoruz
NEIL DRUCKMANN: Yaratıcı, Senarist, Yürütücü Yapımcı
‘The Last of Us’ın yaratıcılarından Neil Druckmann için bu sezon hem yaratıcı hem de kişisel bir hesaplaşma içeriyor. ‘Uncharted’ uyarlamasından sonra daha kontrollü bir yapım süreci geçirdiklerini söylüyor: “Uncharted başarılı bir filmdi ama oyundan oldukça sapmıştı. Bu kez Craig’le, Halley’le birlikte orijinaline sadık kalmak istedik. Kopyalamadan, özünü koruyarak.”
Oyunun ikinci bölümü olan Part II’deki sert kırılımlar dizinin 2. sezonuna da yön veriyor. Joel’in ilk sezon finalinde yaptığı seçime hak veriyor, karakterin gri tonlarını öne çıkarıyor: “Kızım o durumda olsa, hastaneye dalar, önüme çıkan herkesi geçip onu kurtarmaya çalışırım. Sevgi öyle güçlü bir şey ki, insanın muhakemesini bile altüst edebilir.”
Oyunla gelen büyük tepkilerin 2. sezon yazımına nasıl yansıdığı sorulduğunda ise tereddütsüz: “Yazarken korkuyla hareket etmek istemem. İçimizden geleni, dürüst olanı yazıyoruz. Herkesi memnun edemezsiniz. Biz bu hikâyeye inanıyoruz.”
Oyun dünyasından dizi dünyasına geçişiyle ilgili ise memnun olduğu bir nokta: “Eskiden ne iş yaptığımı soruyorlardı, ‘oyun yapıyorum’ dediğimde kimse anlamazdı. Şimdi herkes biliyor.”
Karanlık varsa, aydınlık da olmalı
HALLEY GROSS: Senarist, Yardımcı Yapımcı
Yazar ve yaratıcı ortak Halley Gross için 2. sezonun kalbindeki mesele duygusal dengeyi korumak: “Karanlık varsa, aydınlık da olmalı. Mizah, güzellik, yaşama sebebi bulmak… Bunlar olmadan izleyici ezilir.”