Maya PORTAKAL BİTARGİL
Kuvvetin, otoritenin, statü, zenginlik ve sosyo-kültürel sınıfın göstergesi kıyafet dünyası askeri üniformadan, cinselliği vurgulayan kostüm dünyasına kadar çıplak göze o kişiyle ilgili ilk fikri veren ip ucu olmayı başarmış, görünür, uluslararası bir dil yaratmıştır.
Eski Mısır’da ayakkabıların kırmızı ve sarı olanı sadece ve sadece üst sınıfın hakkıyken, Fransız Kralı Louis XIV topuklu ayakkabıyı erkekler için mecburiyet haline getirmiştir… İngiltere’de Sekizinci Henry gösteriş ve abartılı seçimleriyle öncü halkı kralını taklit etmek istemiştir. Kraliçe Elizabeth ise güzelliğin çok ötesinde stil ve moda ikonu oluvermiş dünyayı aurasının altına almıştır. Halkla ilişki kurmak için en pratik yol olmuştur moda İngiltere’de… Bugün, dün ve belli ki yarın…
Çok tartışılan kürk meselesine gelince… Ortaçağ İngiltere’sinde kürk en belirleyici statü sembolüydü. O kadar ki, 1300’lerin başında hangi sosyal sınıfa mensupsanız o sınıfa uygun kürk kullanabilmeniz şart koşulmuş, kanun kural belirlenmiş. Hiyerarşik düzende üçgenin en altındaki bireyler ancak kedi, tavşan ve kuzu kürkü giyebilirken, kraliyet ve asil takım ‘mink’, vizon, ‘samur, ve çinçilla içinde hayatlarını sürdürebilirlermiş.
Kısa sürede Avrupa’da lüks bir nevi gereksinim oluvermiş… Statü sembolleri haline gelen kostüm, obje ve mücevherler hayatları belirleyen güç gösterilerine dönüşmüş.
Amerika’da ‘The Lady Wants Mink’ (1953) gibi filmler yaz partilerinde bile kürklerinden vazgeçemeyen sınıfı anlatmaya yetmemiş. Dalmaçyalılar’ın Cruella’sı ise kürkün algısının uzun vadede değişeceğinin hatta alt üst olacağının habercisi oluvermiş…
Sanat dünyasında da kürk ne anlama gelir, bir hatırlayalım… Rubens aşık olduğu karısını çıplak resmederken onu bir kürkle ‘korumaya’ ihtiyaç duyar. ‘Helena Fourment’, Rubens’in başyapıtıdır. ‘Nude’ deyince bugün 21. yüzyılda Peter Paul Rubens ile kim yarışabilir?
Kolay değil ona yakın örnekler yakalamak… Çıplaklıkla çığlık attırabilen, ağlatabilen, naiviteyi çıplaklıkta verebilen bir başka isim bulmak, hala bugün çağdaşlığını koruyabilen bir usta bulabilmek kolay değil.
Kürk Helena’yı korurken, ona kuvvet, ihtişam ve güç verir. Rubens karısını yalnız bırakmamış, sahneye çıkartırken ona adeta sosyo kültürel bir zırh giydirmiştir. Kıyafet, ‘sığ’ insanoğlunun birbirini tanımadan birbirleriyle ilgili doğru ve veya yanlış fikirler vermesini sağlar. Sezgiden, duygudan yoksun dünya çıplak vücutlarına kürkü geçirince aslan kaplan kesilebileceklerini sanar. Ne büyük bir yanılsama oysa ki…
“Ye kürküm ye” diyen dünyayı çözmüş bilge insanoğlunun sığlığına başkaldırır… Sezgi duygu dolu bir bienal dönemi başlıyor olmalı! Sanat çok yaşa.